DUBLÖRÜN DİLEMMASI
Murat Menteş
Nihayet... Nihayet diyorum çünkü kitabı ilk okuyuşumun üzerinden belki bir sene geçti ve ben "fevkaladenin fevkinde" sevdiğim kitap hakkında bir-iki kelam edemedim. Kısa süre önce tekrar okuyunca "artık zamanıdır" dedim, Nuh Tufan ve İbrahim Kurban aşkına...
Nuh Tufan ve İbrahim Kurban, iki canciğer kuzu sarması arkadaş. Üniversitedeki tiyatro eğitimini yarıda bırakan, yurtlarda büyümüş yetim bir albino Nuh Tufan. İbrahim Kurban ise lisede başlayan bol maceralı, vurdulu kırdılı yani tam bir aksiyon havasında geçen o yıllardan yanına kâr kalan arkadaşı Nuh'un ve aileden varlıklı halim selim, dini bütün, az konuşan öz konuşan, enteresan buluşlar yapan bir insan evladı. İki arkadaşın bir ortak noktası daha var ki, lise yıllarında okula ve öğretmenlere kök söktüren, küçük çapta t.erör estiren "Afili Filintalar" adlı grubun/çetenin üyesi ikisi de. Çetenin kurucusuysa tabi ki başrolde Nuh Tufan...
Dublörün Dilemması... Hadi "dilemma" ikilem manasında da, dublörün dilemması ne ola ki, diyenler için bildiğin dublör, hani başrol oyuncusunun tehlikeli sahnelerde yerine oynayan oyuncu var ya, bu kitapta da Nuh Tufan, dublörü oluyor ünlü çocuk bezi markası Dr.Tornado'nun patronu Ferruh Ferman'ın.
Hadi baştan başlayalım. Ama bu kitabın köşeleri olmadığını, bir çember kıvamında olduğunu okuyucunun da dolayısıyla bir döngünün içinde yer aldığını belirtelim. Sözün özü kitap tam bir kaos ve her şey birbiriyle bağlantılı.
Nuh Tufan (bence İskoç olmanın bir sakıncası yok !) Baretta mahlaslı ( bu kadar keyifli bir kitabı düz cümlelerle anlatmanın mümkünü yok galiba) arkadaşıyla aynı evi paylaşmaktadır, ikisi de konservatuvarda tiyatro öğrencisidir. Kahramanımız, bir gün eve geldiğinde bir kaçırma olayının içinde bulur kendini. Baretta, sırf Nuh Tufan'ın Şant-Ajans'ına misilleme olsun diye komşuları Prof. Umur Samaz'ın köpeğine el koymuştur. Yani bahçeye giren köpeği eve almıştır ve amacı da zengin profesörden fidye koparmaktır. Nuh Tufan, kısa süre önce sadece bir işlik bir dedikodu ajansı kurmuş ve iki yerli meyve suyu üreticisi firma hakkında konuşmaları için tuttuğu oyuncuları halkın içine salarak rakip firma hakkında dedikodular çıkarmıştır. Baretta da köpek kaçırma olayında istediği fidyeyi alır ama köpeğin sahibine kavuştuğu anda ortaya çıkan lüks otomobil içindeki silahlı adamlar, profesörü ve köpeği Havana'yı öldürür. Nuh Tufan ve arkadaşı İbrahim Kurban da profesörün cenazesine katılırlar.
İbrahim Kurban yeni keşfinden Nuh'a söz eder. Bu keşif, bol kazançlı günler demektir. Şöyleki İbrahim Kurban orjinalinden ayırt edilemeyen yüz maskeleri yapmıştır. Ve geriye gazeteye ilan verip oltaya gelecek balığı bulmak kalmıştır ki bir iş dünyası dergisine verdikleri "Aynı anda iki yerde birden olmanız mı gerekiyor? Bizi arayın!" ilanına bir balık düşer: Dr.Tornado adlı çocuk bezi firmasının patronu, çocuk bezi kralı Ferruh Ferman. Nuh Tufan, Ferruh Ferman'la buluşur ve günler sonraki firmanın kuruluş yıl dönümü partisine kadar Ferruh Ferman'ın yerine geçer. Albino Nuh Tufan, birden Ricardo Darin olur -pardon- yani Ferruh Ferman. Maskesini ve mavi lenslerini takar, ilaveten kekelemeye başlar, işvereni gibi. Dublör rolüne başlar ama ortada bir de "Dilemma" vardır, Dilara Dilemma, Ferruh Ferman'ın kısa süre önce tanıştığı sevgilisi. Nuh Tufan, şirkettekilere, Ferruh Ferman'ın hastanede yatan yaşlı annesine ve sevgili Dilara Dilemma'ya da rol kesecektir anlaşmaya göre. Ne ki Dilara, Nuh Tufan'ın kısa süre önce belediye otobüsünde görüp âşık olduğu hatta kur yaptığı güzelden başkası değildir.
Bu arada Ferruh Ferman dublörü olma işini aldığında bir başka işi daha vardır kahramanımızın, Çöplük'ün sahibidir. Çöplük, çöpe atılan ama tam anlamıyla çöp olmayan, ama kesinlikle çöpten toplanan eşyaların satıldığı bir dükkandır. Nuh Tufan, dükkanına gelenlere eşyalar hakkında "ne idiği belirsiz" hikayeler anlatır, karşısındakinin ağzını açık bırakan, mesela "Bu baston ünlü yazar Borges'a aittir..." gibi.
Ferruh Ferman olunca açmaz dükkanını.
Ve bir gün adamakıllı dayak yer Ferruh Ferman kılığındaki sevimli albinomuz Nuh Tufan. Dayağı atanlar ise kesinlikle piyanist şantör Rıza Silahlıpoda'yla alakası olmayan, m.afya babası Rıza Silahlıpoda'nın adamlarıdır. Bir cengaver son anda gelir kurtarır Nuh'u. Nuh kurtarıcısının kim olduğunu bilmez ama İbrahim Kurban ensesinde biter adamın. Adam Habip Hobo adında bir ajandır, iyi de bu adam niye Nuh Tufan'ı takip etmektedir? İbrahim Kurban ajanın Ferruh Ferman'ın değil Nuh'un peşinde olduğunu anlamıştır ama nasıl?
Şunu baştan anlatsana. Ajan kimin ajanı? Rıza Silahlıpoda, Nuh'tan ya da Ferruh Ferman'dan ne istiyor? Ferruh Ferman, Nuh'u peşindekilerden kaçmak için bir oyuna mı soktu? Yoksa her şey Habip Hobo'nun bir mizanseni mi? Ya da Prof. Umur Samaz'ın hatta köpeği Havana'nın? Ben sana söyleyeyim, köpeğin gözü göz değil, nasıl yani? İbrahim Kurban hangi tarafta? Taraf mı var? Kafam karıştı, hangisi gerçek Dilara? Dilara- Baretta ne alâka?
Bir kedi, bir yumakla oynuyor da kim kedi, kim yumağın içinde çöz bakalım sevgili okur. Çözerken de bol bol gül, aman dikkat kitabı okuduğun mekana da dikkat et, yoksa kahkaların yüzünden "deli galiba" yaftası yiyebilirsin, haberin olsun.
Kitap dört ana bölüm şeklinde: Nuh Tufan, İbrahim Kurban, Habip Hobo, Ferruh Ferman ve finalde tekrar kısa bir bölümle Nuh Tufan. "Kont Dracula'nın imdat çağrısı", "Üzerinde kuluçkaya yattığımız bombalar", " Kırmızı bikini görmüş boğa gibi"... minvalinde enteresan pek çok alt başlıklar var kitapta. Ve her bölümü, bölümün ana kişisi anlatıyor. Nuh Tufan (serseridir ama her konuda söyleyecek sözü vardır, pek bilgilidir) eşsiz benzetmeleriyle; İbrahim Kurban ihtimal listeleriyle; Habip Hobo "Bir erkeğin hayatında ...... anlar vardır" tanımlarıyla; Ferruh Ferman "Genel olarak hiçbir şey hissetmem" dese de hissettikleri ve hikayesiyle... Hepsinde sevilecek bir yan buluyorsunuz ve genelinde Dublörün Dilemması sevdiriyor kendini, hem de çok.
Tabi sadece bu karakterlerle kalmıyor kitap. Her biri enteresan ismiyle müsemma karakterler boy gösteriyor kitapta (Yazarın diğer kitabında da böyle): Kimya öğretmeni Rezzan Baltazar, gangsterler Mestan Metis, Haydar Baydar; Su Samaz, Başak Tör...
Karakterler demişken Nuh Tufan'ın ev sahibi hazin hayat hikayesiyle "pudra şekeri" Taliha Teyze'yi de anmadan geçmeyelim.
Bir benzerini okumadım, yani özgün, sıradışı bir anlatımı var kitabın dolayısıyla yazarın. Yazarın ikinci romanı Korkma Ben Varım'ı da okuduğum için bunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Murat Menteş, kesinlikle yazmalı. Bugün kitabı çıksa, hemen gidip alırım, internetten siparişi de beklemem, o derece.
Murat Menteş kitaplarında gevşetici bir ilaç etkisi var. Okuru rahatlatıyor, güldürüyor, mutlu ediyor. Az şey mi bu? (Reklam gibi oldu, olsun, ne şişirilmiş kitaplar var okuyunca boş olduğunu anlıyorsunuz. Benim naçizane reklamımdan bir şey olmaz :-))
Gelelim yayınevine. Menteş kitaplarını basmakla çok isabetli bir iş yapmışlar, tebrik ediyorum kendilerini. Kitap kapağıysa ayrı bir güzel. Kapak için poz veren modellerimiz! Ah Muhsin Ünlü, Gökdemir İhsan Gürsoy ve sevgili Alper Canıgüz. Bu isimler, Menteş'le birlikte aralarında Murat Uyurkulak gibi başarılı isimlerin olduğu "Afili Filintalar" adlı bir site de yapmışlar.
Menteş, pek çok alıntılama yapmış, okurlara referans isimler göstermiş ki okur merak etsin, öğrensin. Hele kitabın başına yerleştirdiği Cüneyt Arkın repliği müthiş:
"Canımın içi, böyle şeyler yalnızca romanlarda olur"... Öyle de olmuş hani.
Kitap hakkında pek çok yorum okudum. Genel itibariyle çok sevilen bir kitap ama bir-iki yorum gözden kaçmadı, Menteş'in kitabın yarısında laf kalabalığı yaptığını, böylece daha az sayfa sayısıyla bitebilecek bir kitabı çok uzattığını söylemiş bir okur. Şahsen bu fikre katılmıyorum. Tüm o esprili anlatımın içinde bilmediğim enteresan şeyleri öğrendim ki bu okuma eyleminden gerçek anlamda keyif alan, haz duyan okurlar için bir nimet. Ne demiş Menteş:
"Kelimeler nimettir, nimetle oyun olmaz." Sen çok yaşa emi!
"Kelimeler nimettir, nimetle oyun olmaz." Sen çok yaşa emi!
Alper Canıgüz'le ortak bir çalışma yapacaklarını okuduğumda çok sevinmiştim ama hala beklemedeyiz, elinizi çabuk tutun sevgili yazarlar.
Güzelim kitabın heba olmasından korkmasam -örnekleri bolca mevcuttur- filmi de çekilsin diyeceğim.
İletişim Yayınları, basım yılı 2009 (ilk basım 2005), 263 syf.