Sâmiha Ayverdi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sâmiha Ayverdi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Cumartesi, Haziran 06, 2009


İBRAHİM EFENDİ KONAĞI

Sâmiha Ayverdi


MEB'in ortaöğretim kurumlarında okunmasını tavsiye ettiği 100 eser arasında yer alan kitaptan ve yazarından Türk Edebiyatı Dergisi vasıtasıyla haberdar olmuştum. Türk edebiyatına olan özel ilgim, edebiyat adına bu kadar mühim bir şahsiyetin kitabını okumamı zorunlu kıldı ve yazara ait en az bir kitap -o da bu kitap- kitaplığımda yerini aldı.

Kitabı uzun zamana yayarak okudum. Çok kolay okunmadığını itiraf etmeliyim o sebeple kitap, sabırlı okuyuculara yönelik. Dingin, aheste revan kitaplara yaklaşımınız doğrultusunda okunabilecek bir kitap. Kitap tür olarak roman ama anı roman ya da tarihi roman demek daha doğru olur. Dolayısıyla biraz dinginlik normal.

Kitaba belki de ilk çeyreğine kadar adapte olamadım ardından kitap yavaş yavaş kapılarını açtı ve o çok sevdiğim eski zamanların havasını doya doya soludum.
Bu tattan keyif alanlar için iki kitap tavsiye edebilirim.
İlki Abdülhak Şinasi Hisar'ın Çamlıcadaki Eniştemiz ikincisi Sevinç Çokum'un sımsıcak anlatımıyla Hevenk- Kayıp İstanbul kitapları.

Bu üç kitabın, hele ki yakın zaman arayla okunmuşlarsa sizi kendi büyülü dünyalarına çekmemeleri mümkün değil.

Öyleki İbrahim Efendi Konağı'nda o eski zaman konaklarında haremlik ve selamlık bölümlerini ayıran, birinden diğerine yiyecek, içecek taşımak ya da başka sunumlar için kullanılan dönme dolabın oluşturduğu çağrışımlar... O, ev halkından gizli gizli dönme dolabı oyun alanına çeviren çocuklar... ah! Şimdi o dolabın içinde yüz seksen derecelik bir dönüşle yepyeni bir âleme açılmayı nasıl da isterdim...

İbrahim Efendi, yazarımız Sâmiha Ayverdi Hanım'ın annesinin amcasıymış ve kitap açılışı şöyle yapmış:
" Meclis-i Maliye Reisi İbrahim Efendi'yi vaktinde kim tanımazdı? 1909 senesinde o, seksen; kardeşi Hilmi Bey'in torunu ise dört yaşında bulunuyorlardı."
Hikayesine gelince: İbrahim Efendi, karısının ölümünden sonra evlenmemiş ve odalıklarıyla, ihtişamlı konağında yaşamına devam etmektedir ve tabi iki kızı ve damatlarıyla birlikte. Büyük kızı ve doktor eşi baba parasının peşinde, zaten hafif akıllı olan küçük kızı ise kocasına hayatı zindan etmekte, kocası da halâyıklarla yakınlaşmakta.
Bir de İbrahim Efendi'yle taban tabana zıt Hilmi Bey vardır ki, İbrahim Efendi'nin kardeşi ve onun ailesi. İbrahim Efendi ve ailesi nasıl mal mülk, para pul, şan şöhret örneğiyse Hilmi Bey ve ailesi de alçakgönüllülük, hoşgörü ve vefâ örneğidir.

İbrahim Efendi'nin ölümüne kadar zorla da olsa ayakta kalmaya çalışan aile, Efendi'nin ölümü ve ellerine düştükleri dolandırıcılar yüzünden debdebeli konaktan fakir bir mahalle evine kadar düşerler. Ama öncesinde sahibi oldukları konak hile yoluyla ellerinden alınınca, kendi konaklarının çatı katında güç bela yaşamaya başlarlar. Damatlardan biri çoktan ölmüş, bir diğeri ise karısından ayrılmıştır. İki kız kardeş ve bir kalfa kalırlar. Kalfanın ölümüyle fakir mahalle evine taşınırlar. Önce küçük kız kardeş, yıllar sonra da ablası Büyük Hanım kapar gözlerini dünyaya.

Debdebeli bir hayattan çöküşe, tıpkı bir imparatorluğun çöküşü gibi, kezâ ona paralel.

Eski zaman düşkünlerine şifa niyetine...


Kubbealtı Neşriyât, basım yılı 2007, 8. basım ( ilk basım 1964), 429 syf.