Perşembe, Ocak 28, 2010

DAVA
Franz Kafka

Kafka deyince aklıma çokça karanlık, kasvetli bir sis bulutu içinde arz-ı endam eden başkalaşmış böcek karakter Gregor Samsa gelir, halbuki yazarın irice açılmış gözleri, çökmüş yanakları ve keskin hatlarıyla portre fotoğrafı da çağrışım için ideal farklılığa sahip.
Dönüşüm'den sonra Dava'yla devam etti Kafka okumalarım. Ama bu sefer elimde tuttuğum bir çizgi roman, Ntv Yayınları'ndan çıkmış.

"Biri Joseph K.'ya iftira atmış olmalıydı çünkü hiçbir kusur işlememiş olmasına rağmen bir sabah ansızın tutuklandı"...

Dava'nın kahramanı Joseph K., Kafka'nın günlük hayatın rutininde yer bulan bir diğer karakteri. Nasıl Gregor Samsa "aile" içinde afallamış bir karakterse, Joseph K. da -ki kendisine bir isim bile çok görülmüştür- "çevre" yani dış dünyada afallamış bir karakter olarak çıkar karşımıza. Bir bankada çalışan, kiraladığı evinde tek başına yaşayan, arada dışarı çıkan kısaca monoton bir hayat sürmekte olan bir karakter. Ta ki bir sabah -30. yaşgününde- uyandığında, evinde birtakım adamlar kendisinin tevkif edildiğini söylerler ona. Ne işlediği suçtan, ne yargılama sürecinden, ne de nasıl bir duruma düştüğünden haberi vardır. Ona göre tüm bunlar, iş arkadaşlarının ona bir oyunu olmalıdır. Ama sandığı gibi bir oyun değildir bu. Tutuklanmıştır, hangi sebeple olduğunu bilmeden ama tutukluluk hali süresince günlük işlerini yapmakta serbesttir. Hatta sorgulama süreci bile Joseph K.'nın işlerini aksatmaması maksadıyla pazar günleri yapılmaktadır. Sorgulama için verilen adres ise yoksulların yaşadığı kenar mahallenin birinde bir aparman dairesidir. Rastgele girdiği bir apartmanda, daire kapısını çalmasıyla içeri alınır ve büyük bir kalabalığın içinde bulur kendini. Yaşanan tüm tuhaflıkların arasında bir başka tuhaf olan şey de herkesin Joseph K.'nın suçlu olduğunu düşünmesidir, ortada adı konulmuş bir suç olmadığı halde.

"Benim tutuklanmamın ve bu soruşturmanın arkasında yozlaşmış görevlileri, cahil müfettişleri ve sorgu yargıçlarıyla koca bir teşkilat var. Masum insanları tutuklayıp onlara karşı anlamsız soruşturmalar başlatıyorlar, tıpkı benim vakamda olduğu gibi. Bu teşkilat baştan aşağı bu kadar anlamsızsa, en üst kademesine kadar yozlaşmaması mümkün mü?" Joseph K.'nın, mahkemesinde "Demek badanacısınız" söylemi üzerine "Hayır bankacıyım"la başlayıp bu cümlelerle süren öfke patlaması, onu çıkış yolunu yolu kuranların dahi bilmediği -rüşvet varlığını sürdürdüğü halde- bir labirentte sıkışmış fare olmaktan çok fazla öteye götüremez ki kellesini rıza göstererek bıçak altına koyar nihayetinde.

Mahkeme, yargıç, avukat derken bilmediği suçun savunmasını yapmak için çabaladığı onca vakitte, düzene, düzensizliğe, adalete ve adaletsizliğe, suç ve cezaya, sistemdeki çürümüşlüğe, her kademeden rüşvet yiyicilere, hatta ahlaksızlığı gözümüzün içine sokarak ahlaksızlığa dair yozlaşmış tüm kurum ve değerleri kalın uçlu iğnelerle içlerindeki irini akıta akıta, okuru o karanlığa şahit yazarak anlatıyor. (Her ne kadar ölümünden sonra imha edilmesi vasiyetiyle yakın arkadaşına bırakılsa da, vasiyete uymayan arkadaşı Kafka'nın ölümünden sonra tamamlanmamış bölümleriyle bu eseri yayınlatmış)

Eserde "kanun kapısı" önünde içeri girmek için bekleyen ve bu uğurda kapıdaki bekçiye devamlı rüşvet veren bir taşralı imgesi vardır ki o taşralı ancak, ölmeden hemen önce öğrenir kapıdan geçmek için izin alması gerekmediğini... Aslında bu "kapı" imgesi bünyesinde pek çok anlam ihtiva ediyor. Keza, Joseph K. da bu anlamı/anlamsızlığı kendi çıkarımlarıyla sorguluyor.

Kafka okumak, yorgunluğa ne kadar rıza gösterebilmenize paralel bir keyif veriyor. Şöyleki kolay okunan, geride soru işaretlerine yer bırakmayan, kasvetli bir okuma atmosferinden uzak okumaları tercih edenler Dava'dan keyif alamayabilir. İtiraf etmeliyim benim için de çok kolay bir okuma sayılmazdı. Hele ki çizgi roman uyarlamasının o "kafkaesk" ortamı oluşturabilmek için siyah-beyaz hatta siyahın iç karartacak raddede bol kullanımıyla, "müstehcen" çizgilerin aşırılığıyla yormaması/sıkmaması mümkün mü bilmem. Dava'yı roman haliyle okumadığım için uyarlamanın fikrimce ne kadar başarılı olduğunu söyleyemiyorum.

Bir de şu dünya klasiklerinin çizgi romana uyarlanması iyi mi kötü mü tartışmasına kendi halinde bir okur olarak fikrimle dahil oluyorum: Önce yazılı metin okunduktan sonra çizgi romanı okunursa daha verimli olur. Shakespeare'i sadece çizgi romandan okumak, onun edebi şöleninden tat almadan masadan kalkmaya benzer ki, bu nefis cümlelerine büyük haksızlık olur.
(Shakespeare dedim, kimi eserleri çizgi romana uyarlandığı için)

Ve Dava'ya dönersek, başlı başına bir eleştiridir; sisteme, topluma, kanuna, adalete...ama kuzu gibi güdülen insanı da unutmamak lazım.

NTV Yayınları, basım yılı 2009, 128 syf.

2 yorum:

defne dedi ki...

bir kuş kafes aramaya çıktı.

Unknown dedi ki...

defne, bu tanımlamayı ya da benzetmeyi diyelim daha önce kitapla ilgili araştırmalarımda okumuştum ve çok hoşuma gitmişti. Şimdi sizin de aynı tanımı kullandığınızı görünce sevindim, bu tek yönlü bir okur olmadığınızı gösteriyor.

değerli yorumlarınızı her zaman beklerim.
sevgiler...