Salı, Kasım 10, 2009


İSYAN GÜNLERİNDE AŞK

Ahmet Altan

Yine bir ilk okuma, yine bir yeni yazar keşfi. Bilinçli bir seçim değildi. Sevdiğim bir arkadaşım kitabı elime tutuşturunca bize de okumak kaldı. Ahmet Altan'ı gazeteci kimliğinin dışında bilmeyen bir okur olarak ve sadece bu kitabıyla değerlendirecek olursak çok başarılı ya da özgün bulmadım. Kitap için, yine de iyi vakit geçirttiğini ama geride iz bırakmayan bir kitap olduğunu söyleyelim.

Kitap yazarın Kılıç Yarası Gibi adlı kitabının devamı niteliğindeymiş. Onu okumadım ama bu kitaptaki karakterlerin o kitapta da yer aldığını öğrenince karakterlerin öncesini merak etmedim değil.

İsyan Günlerinde Aşk, II. Meşrutiyet'in ilanından sonra ortaya çıkan bir ayaklanma, 31 Mart Vakası (1909)'nın devamı isyan günlerinde, aşkı, ihaneti, tutkuyu anlatırken tüm bunları can çekişen, padişahı devrilen ve sürgüne gönderilen, yönetimi ele geçiren İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin kararsızlığı arasında yolunu şaşırmış bir halkın, "din elden gidiyor!" diyen dindar kesimle "mürtecilere göz açtırmayacağız" diyen ihtilâl sevdalısı askeri kanadın arasında sıkışan bir ülkenin üst tabaka insanlarının hikayesi. Üst tabaka diyorum çünkü karakterler, padişah, onun doktoru, doktorun ailesi, hayli zengin bir şeyh efendi ve yüksek rütbeli subay...

Kitap bir torunun dedelerinin hikayesini anlatmasıyla başlıyor. Ama bu öyle sıradan bir torun değil anlattığı da sıradan bir hikaye değil. Osman, kiminin delirdiğine hükmettiği bu zat, ölüleriyle konuşuyor, her biri ona kendi hikayesini anlatıyor o da dinliyor, birbiriyle bağlantılı olan bu insanların ruhları, Osman'ı geçmişe götürüyor kâh İstanbul'da kâh Selanik'te isyan günlerinin izini sürüyor.

Osman en çok Hasan'ı seviyor ölüleri arasında. Hasan, Şeyh Efendi'nin hem adamı, hem damadı. Cüce bir karısı var Hasan'ın. En çok da geceleri nefret ediyor karısından...

Padişah II. Abdülhamid sarayında payitahtın durumunu izlerken saray doktoru Reşit Paşa padişaha arkadaşlık eder, paşanın aklında ise güzeller güzeli ayrıldığı eşi Mihrişah Sultan vardır. Mihrişah Sultan, yanında iki torunuyla birlikte Paris'tedir. Oğulları Hikmet Bey, yine güzeller güzeli eşi Mehpare'nin ihaneti ve kendisini terk etmesi karşısında intihara kalkışır ve kendini vurur. Tedavisinden sonra İstanbul'a dönen Hikmet Bey, eski karısını unutamaz ama odalığı Hediye'yle geçirir vaktini ta ki Dilara Hanım'ın kızı Dilevser'le evlenene dek.

Ve Ragıp Bey... Şeyh Efendi'nin bir diğer damadı. Ragıp Bey, subaydır ve bir gün Dilara Hanım'la tanışır. Evlidir evli olmasına ama Dilara Hanım'ın ilgili tavırlarına karşı koyamaz. Durum, Şeyh Efendi'nin ve karısının kulağına kadar gider ve karısının isteğiyle ayrılırlar ama Dilara Hanım'da eksik bulduğu adını koyamadığı bir şey onu İstanbul'dan uzaklara götürür.

Hikmet Bey'in eski eşi Mehpare ise bir Yunanla yaşadığı ilişkiyi bitirip İstanbul'a döner. Burada çocuklarına yakın olmak istemektedir ne ki kızı onun, üvey babasını aldatmasını affedemez. Mehpare'nin Şeyh Efendi'yle olan evliliğinden bir kızı -Rukiye- ve Hikmet Bey'le olan evliliğinden bir oğlu vardır ama iki çocuğun bakımını da Hikmet Bey'in annesi Mihrişah Sultan üstlenmiştir. Rukiye ise öz babası Şeyh Efendi'yle olan sorunlarını halletmiş ve Tevfik Bey'le evlenmiştir.

Hikmet Bey, Mehpare, Hediye ve Dilevser; Ragıp Bey ve Dilara Hanım; Rukiye ve Tevfik Bey...

Aşklar, âşıklar, yazıya dökülen müstehcen ilişkiler...
Kitabın tarihi dokusu güzel verilmiş ama bir şeyler eksik, anlatım doyurucu değil...

Kitap zamanında çok konuşulmuş, hatta kitapta yer alan kimi cümlelerin Ziya Şakir adlı yazarın Sultan Hamid'in Son Günleri adlı eserinden çok az bir değişiklikle bu kitapta kullanıldığı ileri sürülüyor. Cümleleri okudum pek bir benzerlik var, sadece bunu söyleyelim.

Ama ölülerin konuşturulması işte bu güzeldi...

Can Yayınları, basım yılı 2001, 468 syf.

3 yorum:

phoibe dedi ki...

Konu olarak hosuma giden ama Ahmet Altan'ın anlatım tarzı icin aynı seyi soyleyemeyecegim bir kitap.Sürekli birbirini tekrar eden cümle kalıpları insanı bıktırıyor.Yine de tattırdıgı atmosfer ve enteresan yaklasımı icin (konusan ölüler örnegin.) okunası bir kitap oldugunu düsünüyorum.

SERAP dedi ki...

Çok ama çok seneler önce okumuştum .İlk çalıştığım hastanedeki diş hekimine hayrandım ve onun masasının arkasındaki rafta duran kitaplardan gözüme ilk çarpanlardı Kılıç yarası gibi ve İsyan günlerinde aşk:)Sırf o elimde görsün diye gidip hemen almış ve nöbetlerde okumaya başlamıştım:)Bulursan ilk kitabıda oku ama Ahmet Altan'ın başka kitabına elini sürmezsen çok şey kaybetmezsin bence...

Ara çok uzadı farkındayım ama ne zamandır ne şartlar uygun nede bünye..Bugün bir başlangıç yapmaya çalışacağım belki tekrar yazasım gelir.Hasretle...

Unknown dedi ki...

Serap merhaba, teşekkür ederim samimi yorumun için. Bu hoş anın yüzümü gülümsetti.

Tavsiyene uyacağım. Takipteyim.

sevgiler...