Cuma, Eylül 05, 2008


It's a WONDERFUL LIFE ( ŞAHANE HAYAT)

Dünya sineması klasiklerini nedendir bilmem günümüz filmlerinden daha keyifli buluyorum ve onları izlemeyi daha çok seviyorum. Klasikleri araştırıp izleme sırasına aldığımda Rüzgar Gibi Geçti, Casablanca ve Şahane Hayat önceliği aldılar. İzlemek istediğim daha pek çok klasik var aslında ama bu filmden sonra kısa bir ara verdiğim kitaplara geri dönmeyi, arada yine izleyip beğendiğim filmlerden bahsetmeyi düşünüyorum.

Gelelim Şahane Hayat'a: 1946, ABD yapımı filmin başrollerinde
James Stewart -ki kendisini pek severim, Alfred Hitchcock'un filmlerinin vazgeçilmez oyuncusudur kendisi- ve Donna Reed oynuyor. Filmin yapımcılığını ve yönetmenliğini ise Frank Capra üstlenmiş.

Film George Bailey ( James Stewart)'nin hikayesidir.Hayali ülke ülke dolaşan bir gezgin ve büyük binalar yapan bir mimar olmaktır ama kaderin karşısına çıkardığı engeller onu yaşadığı kasaba Bedford Falls'da kalmaya mecbur eder. Kendi eğitimi için biriktirdiği parayı kardeşinin eğitimi için kullanır. Babasının ölümünden sonra, babasının başında bulunduğu İnşaat ve Kredi şirketinin başına geçer. Kasabanın zengini Mr.Potter'a şirketi kaptırmamak için yıllarca çalışır. Bu arada sevdiği kızla evlenir. Çocukları olur.

Tam durumları iyiye giderken amcasının şirkete ait büyük miktarda parayı kaybetmesiyle bunalıma girer ve intihara kalkışır. Köprüden suya atlayacakken biri ondan önce davranır ve o atlar suya. Bailey de onu kurtarmak için ardından atlar suya.

Kurtulduklarında adamın kim olduğunu öğrenir. Uzun bir süre adamın anlattıklarına inanmaz ve onun deli olduğunu düşünür. Çünkü adam Bailey'nin koruyucu meleği olduğunu ve onu kurtarmak için dünyaya gönderildiğini söyler.
Sadece bu kadar da değildir. Bailey'i kurtarabilirse ikinci sınıf meleklikten birinci sınıfa terfi edecek ve kanatlara kavuşacaktır.
Tabiki Bailey, adamın hiçbir sözüne inanmaz ve şu cümleyi kaçırır ağzından: "Keşke hiç doğmasaydım" ve olanlar olur. Melek yani Clarence, onun dileğini gerçekleştirir. Bailey olanların farkına varmaz önce. Her gün gittiği yerlere gider,tanıdığı insanlarla konuşur ama kimse onu tanımaz. Annesinin evine gider, annesi de onu tanımaz, karısı da. O zaman her şeyin farkına varır ve Clarence'ın söylediklerine inanır ama artık geçtir, melek gitmiştir. Yine köprüye gider ve orada onu arar, yaşamak istediğini söyler ve bir anda her şey suya atlamadan önceki haline döner, tekrar kar yağmaya başlar ve dudağı da kanamaya. Bailey hemen evine gider, ardından eşi arkasında pek çok insanla içeriye girer, kaybolan parayı fazlasıyla toplamış olarak. İnsanlar her zaman yardımını gördükleri ve onun sayesinde ev sahibi oldukları Bailey'i yalnız bırakmazlar ve herkes elindekini ortaya döker.
Hep birlikte Noel şarkılarını söylerler ve film biter.


Her zaman bir umudun olduğunu, hiçbir şeyin hayattan değerli olmadığını altını çizerek izleyiciye gösteren film, umutsuz anlarınızda ilaç gibi gelebilir. Zira fantastik bir işleyişle, hayatı elinden gidince kıymetini daha iyi anlayan Bailey'nin hikayesi çok gerçekçi.

Konusu ve oyunculuklarıyla adı gibi "Şahane" bir film benim gözümde. Tekrar tekrar izlemek isteyeceğim nadir filmlerin arasına girdi bile.
Amerikan Film Enstitüsü" bu filmi "Tüm zamanların en iyi filmleri" sıralamasında 20. sırada göstermiş.Film en tanınmış "Noel Filmleri" arasındaymış.

Ayrıca, IMDb'nin Top 250'sinde 32. sıradaymış film.

Melek Clarence'a ne mi oldu? O da kanatlarına kavuştu elbet :-)...


1946, ABD yapımı
Frank Capra filmi
dram, aile, aşk
siyah- beyaz
130 dk.

Hiç yorum yok: