Cumartesi, Şubat 09, 2008


GÖLGESİZLER

Hasan Ali Toptaş

"Okuduğum hiçbir kitaba benzemiyor". Belki bu cümle bile bu kitabın enteresanlığını anlatmaya yeter ama bu kitapla ilgili bir iki kelâm daha etmek istiyorum.

Hasan Ali Toptaş enteresan bir yazar. Her bünyenin kaldıracağı şekilde yazmıyor kesinlikle. Kimi okuyucu belki beş-on sayfa okuyup sıkılacak ve kitabı bir kenara bırakacak, kimi okuyucuysa okur sabrı gösterip son satıra kadar yudumlayacak kitabı ki kafasındaki düğümleri çözebilsin, soru işaretlerine cevap bulabilsin. Ben ikinci kategoride bir okur oldum ve kitabı bitirdim, beynim bir yığın soru işaretiyle dolu olarak.

Aslında yazarın anlatımı klasik roman kurgusuna uymadığı için ( gerçek ve gerçeküstü birbiriyle içiçe) okuyucuyu zorluyor. Bence bu kitabın ne anlatmak istediğini tam anlamıyla sadece yazarı biliyor.

Kitabı net şekilde çözemesem de -sanırım bu durum çoğu okuyucu için geçerli- kitap için, bana yansıttığı ve hayal dünyamda şekillendirdiğim kadarıyla insanda merak, heyecan, üzüntü ama en çok şaşkınlık uyandırdığını söyleyebilirim.

Gölgesizler... Her şey köy berberi Cıngıl Nuri'nin kaybolmasıyla başlar.Cıngıl Nuri bir gün evden çıkar ve yıllar sonra köyüne döner.Ardından "köyün en güzel kızı Güvercin" kaybolur.Herkes Güvercin'i, Cennet'in oğlunun kaçırdığını düşünürken, bir zaman sonra Cennet'in oğlu sırtında Güvercin'le köye gelir.Bu arada Güvercin'in kaybolduğunu bildirmek için kasabaya giden Muhtar'dan da haber çıkmaz, o da kaybolmuştur. Cıngıl Nuri, Güvercin ve Muhtar'ın kayboluşları; Ramazan ve Cennet'in oğlunun hazin sonları; bekçinin yaşadıkları...
Kitapta iki mekan var: Biri Cıngıl Nuri'nin, muhtarın, bekçinin, Cennet'in oğlunun, Ramazan'ın, Güvercin'in yaşadıkları köy. İkincisi, kaybolan her kişinin bir şekilde uğradığı şehir berberi.

Bir solukta okunan bir kitap değil, sindirerek okumak gerekiyor. Köydeki ve kentteki karakterlerin kıyaslaması; kim kimdir bilmecesi; kaybolanların, gidip de dönenlerin hikayesi; Ramazan'ın ürkütücü ölümü; Cennet'in oğlunun delirmiş aklı; Güvercin'in başına gelenler; muhtarın sonu; bekçinin yaşadıkları hele ki kitabın sonu ( "Aslında hepsi berberde sıra bekleyen yazarın düşüydü" dedirtecek cinsten)...

Varla yok olanın iç içe yaşandığı gerçeküstü bu romanla, 1994 Yunus Nadi Roman Ödülü'nü almış yazar.

Sevdim mi bilemiyorum, bu kitap üzerine söylenecek her söz tamam olmayacak gibi geliyor bana ama yine de okunmayı hak eden bu kitabı yazarla tanışmamış olanlara, yeni bir yazar ve kitap keşfetmeleri adına tavsiye edebilirim.

İçinizdeki ikinci karakteri ya da var olmayan diğer yüzünüzü yahut yüzlerinizi bulmaya yönelik bir kitap gibi, hani yazarın dediği gibi:
"Herkesin bir yoku vardı köyde..."

Doğan Kitap, basım yılı 2006, 228 syf.

2 yorum:

SERAP dedi ki...

İçimdeki isteği kabarttın.Bin Hüzünlü Haz'ı okuduğumdan beri Alaaatin aklımdan çıkmıyor benim.Gözlerimi kitaplardan kaldırdığımda,yada pencereden yoldan geçenlere baktığımda hep kitapta anlatılanları hatırlıyorum.Yerdeki cenazeler,zindandaki kız,motel rom ve daha nice imge...Ben kendimi kaybetmek istediğim her zaman bu yazarı okumaya karar verdim.

Unknown dedi ki...

Sevgili Serap, beğenmene sevindim, kendimi kaybetme durumlarım için iki yazar belirledim kendime. Hasanali Yıldırım ve Ali Ayçil. Belki bu listem daha sonra uzar.
Hasan Ali Toptaş, evet çok farklı yazıyor ama aynı paralelde değilmiş ruh iklimimiz, bunu farkettim. Başarılı bir yazar ama bana harikalar diyarında bir gezinti vadetmiyor.

sevgilerimle...