Çarşamba, Mart 05, 2008

MERAKÂVER

Kimliksiz kalan ruhlar gibi, yazıya dökülmemiş hayatlar vardır. Kendimize yabancı kaldığımız ama bizden gayrısının bize tanıdık geldiği hayatlar... El yordamıyla bulduğumuz, ışıksız gecelerin nezdinde , ne saman kağıda döktük içimizi ne yıldızlar yaktık esved içremize. Yine de uzaktan yakın eyledik başka yaşantıları ve merak ettik neydi "acaba"ları, neydi havsalayı yoran, saçlarına ak düşüren, kopartılmaması istenen; kare kare yaşamların efsunu neydi? Hangi taşın altında saklıydı gizemli kapının anahtarı? Cümleler miydi başka hayatları akla tanıdık yapan? Oysa cümleler döküldüğü ağza göre değer almazlar mıydı?

Şimdi iç sesin ve kulağı titreştiren dış sesin, seni, senin kelimelerinle bana tanıttı diye, tanıdım mı seni? Hiçbir lugatın sığdıramayacağı kadar doluysa tanımın, ne kadar bilebilirim ki seni? Tanıdığım an, yok olmaktan korkarım. İnsan bile bile güneşe yürür mü ki?

Ama hep, içimdeki o merak... Bilme, tanıma arzusu. Oysa merak sadece kedileri değil, cümle canlıyı öldürebilecek güçteymiş.

Merak, yazarın sonunu bir türlü getiremediği kurgusunun eseri değil mi?

Zamana ayak uydurur mu merakâver yaşantılar? Eski insanla, içi köhnemiş yeni insanın; ademoğluyla havvakızının merakları aynı olabilir mi? Eskiler, onlar bilmemenin hafif yüküyle yuvarladılar koca kayayı mağaranın girişine. Köhnemiş yeniyse, bilmenin demir yüküyle çakıl taşını bile çekemiyor mağaranın girişinden. Onlar bilmeyi örttüler, biz bilmenin kibriyle bilinmeze yuvarlandık. Asırlar öncesinin koca kayasıyla aynı mağaraya tıkılmamıza ne kaldı şurada?

Yazarın kurgusunun yarım kaldığı, iç seslerin havada uçuştuğu, güneşe bile isteye yürüyen ayakların kavrulmada olduğu merak karmaşasında, merak ediyorum da:
Ateşin ellerinden, canlı ama kansız ellerinden, zehir mi sunulacak bizlere yoksa bal şerbeti mi?

Kendi hayatımızı zaten yaşamaktayız; içeriğini, özetini, karakterlerini ve dahi monologlarını biliyoruz. Ama bana, benim yaşamadığım senin hayatının "acaba"ları gerek; gerek ki bilmeceyi orada çözeyim. Göreyim, anlayayım kaç kişi var o cevapsızlık kuyusunda, daha kaç kişi düşecek o boşluğa...

Şimdi söyle bana, hayatının giriş kapısını açacak anahtarın yerini. Ne edersin, çünkü cevabım orada gizli...


2 yorum:

ilham perisi dedi ki...

Senmi yazdın bunu.Ne kadar güzel ifade edilmiş..

Unknown dedi ki...

Sevgili Birgül, evet, ben yazdım. yazı-yorum etiketli yazılar benim kalemimden. teşekkür ederim güzel yorumun için...
sevgiler...