Cuma, Temmuz 18, 2008


AYLAK ADAM


Yusuf Atılgan

Edebiyatımızın modernist eserlerini kendimce araştırırken tanıştım Aylak Adam ve yazarı Yusuf Atılgan'la. Aylak Adam'ı merak edip okumamda elbette yazarın etkisi büyük. Yazarın taşıdığı isme zıt bir hayat hikayesi oluşu, bir yıl edebiyat öğretmenliği yaptıktan sonra köyüne dönüp otuz yıl çiftçilikle uğraşması ve otuz yılın ardından tekrar İstanbul'a dönüp edebiyata yönelmesi bana enteresan geldi. Belki de Yusuf Atılgan, edebiyata bir kere gönül verince, ayrılık ne kadar uzun sürerse sürsün yazma aşkından vazgeçilemediğinin güzel bir örneği olduğundan, belki de Aylak Adam karakterini çağrıştıran ifadesiyle portre fotoğrafının konduğu kapak resminden, belki de arka kapak yazısından, belki de adı sebebiyle Aylak Adam kitaplığımda yerini aldı. Aylaklığı sevimli hale getirebildiği için, belki de her birimizde bir şeylere "karşı" olma durumu mevcut olduğu için sevdim bu kitabı.

Aylak Adam, yazarın bir ismi bile çok gördüğü bir karakter. Yazarın ifadesiyle C. diyoruz kendisine. C. babasından kalan emlakların kirasıyla geçinen, kendi deyişiyle baba parası yiyen; bir işi olmayan,resim meraklısı enteresan bir karakterdir. Bir sevgilisi vardır, Ayşe. Kitap her biri mevsim adları verilmiş dört bölümden oluşuyor. C.'nin bir yıllık yaşantısına okurluk ediyoruz tabi kurgu gereği aralara serpiştirilen Aylak Adam'ın unutamadığı, daha önemlisi onun kimliğini oluşturan, şimdiki haline zemin hazırlayan geçmişteki olayları da onunla birlikte hatırlıyoruz.
Dönelim Ayşe'ye. Ayşe'den kitabın ilk bölümü Kış'ta haberdar oluruz. Ama ayrılmışlardır bir yanlış anlama yüzünden. İlkyaz'da ise Güler çıkar karşısına C.'nin. Yaz'da ise yine Ayşe. Ne Güler ne de Ayşe tam anlamıyla anlayabilir onu. Onun da zaten anlaşılmak gibi bir düşüncesi yoktur. Normal olana, sıradanlığa her zaman muhalif, alışılmışlığa karşı birinin hayatta duruş ifadesidir Aylak Adam.
Aylaklığı kendisine yakıştıran da yine kendisi,"...Aylakım ben" cümlesiyle.

C.'yi Aylak Adam'a dönüştüren - ya da tam tersi- belki de sürekli sevgi açlığı çekmesinin temelini atan babasıdır. Çocukluğunda babasıyla olan sağlıksız ilişkisi, babasının çapkınlıklarına, annesinin ölümünden sonra evlerine yerleşen teyzesinin de babasıyla olan gizli ilişkisine tanık oluşu, teyzesini babasının elinden kendince kurtarmaya çalışırken babasının kulağını çekip yırtması ( ki bu kulak mevzusu peşini bırakmayacak, kulağını kaşımak onda tik halini alacaktır.), yediği tokatlar "Babam adamsa ben olmayacaktım" dedirtir ona. Babasına benzemek korkusuyla bıyık bırakmaz, kadın bacaklarına dokunamaz.

Babası nasıl nefretinin vücut bulmuş hali ise teyzesi de sevginin sembolüdür hayatında. Babası teyzesiyle arasında bir engeldir onun için. Her kadında teyzesini arar, sinema kapısında bekleyip evine getirdiği kadının (!) dizlerine yatma, ona saçlarını okşatma isteği de bunun uç örneğidir.

Aylak Adam'da yazar "eli paketliler" olarak sembolize ettiği orta sınıf insanlara da göndermeler yapıyor. Bir de garsonlar var sinirini bozan, alışılmışın dışında davranan biri hariç.

Hep muhalif, hep arayışta ve hep "aylak"...

Yazar bu romanıyla 1957-58 Yunus Nadi Roman Armağanı'nda ikincilik ödülü almış.


Yapı Kredi Yayınları, basım yılı 2000 ( ilk basım 1959 ), 159 syf.


2 yorum:

Unknown dedi ki...

Benimde okuma listemde olup, bir türlü okuyamadığım bir kitap.
Güzel analizler yapmışsın..

Bir de kahramanın adı C. imiş ya aklıma "Kar"ın kahramanı Ka geldi :D
Niye öyle yapıyorlar ki, gerçekten de üşengeçlik mi, birilerine laf vurmaca mı yoksa daha başka bir anlamlar mı taşıyorlar?
Bence saçma...

Derinden dedi ki...

O incecik kitap ne kadar güzel . Yazar içindeki dip dalgaları ne kadar güzel anlatmış. Okuduğum en güzel kitaplardan birisidir .