Perşembe, Şubat 26, 2009


KUM GÜLÜ

Selma Fındıklı

Yazarın Gümüşlü Martı'sını okuyup beğenmiş ve ikinci bir kitabını okumaya karar vermiştim. Nedendir bilmem, Kum Gülü'nü seçtim ama Gümüşlü Martı kadar başarılı bulamadım bu kitabı. Yazar, iki kitabında da ortak malzemeler kullanmış aslında: Zaman olarak uzun geçmiş zaman, ayrı dinden ayrı kültürden insanların birlikteliği ve aşk.

İki aile... II. Abdülhamid'e karşı çıkan bir zabit, İstanbul'dan Miralay Cemil Şekib Bey ve ailesi, bir diğeri Urfa eşrafından Kazzaz Mihman Ağa ve oğlu Memduh. Bu iki ailenin yolu Miralay Cemil Şekib Bey'in İstanbul'dan sürgün edilmesiyle sıcak Urfa topraklarında birleşir. İki aile karşılıklı oturmalarına rağmen görüşmezler hiç, çünkü "gâvur zabit" adı konmuştur Cemil Şekib Bey'e.

Bir gün, bir kapı aralığında görür Memduh, Miralay'ın büyük kızı Süreyya'yı. Onu ikinci görüşü yıllar sonra İstanbul'da olacaktır.
Memduh, öldü bildiği annesinin aslında ölmediğini ve Süryânî olduğunu öğrenir. Çok yakınında bulur uzaklarda düşlediği annesini. Ve kitaba adını veren Kum Gülü de Kazzaz Mihman Ağa'nın sevdiği Süryânî kızına yani Memduh'un annesine verdiği küçük bir hediyedir, "sevda tılsımı".

"Çöllerde pek az bulunan alçı taşına pirinç büyüklüğünde billur taneciklerin yapışmasıyla kendiliğinden oluşan doğa süsü..." buydu Kum Gülü, babasının ölümüyle İstanbul'a dönen ve muallimeliğe başlayan, Memduh'un yıllar sonra onu bulmasıyla birbirlerine âşık olan, devamında evlenen güzel Süreyya'nın elinde tuttuğu...

Kısa sürede okunan, hoş bir kitaptı. Müthişti, beni başka dünyalara götürdü diyemem, ama zaten her kitapta da bu duyguyu aramak yanlış olurdu. Arada kolay okunabilen, yorucu olmayan kitaplar okumanın da faydası var, zihni rahatlatmak adına.

Remzi Kitabevi, basım yılı 2004, 144 syf.

Hiç yorum yok: