Cuma, Nisan 03, 2009


MOR ÖLÜM

Mutlu Haspolat

Fantastik edebiyata daha yeni merak saldığım günlerde bu türde yazılmış eserleri araştırırken karşılaştım Mor Ölüm'le. Mor Ölüm, yazarın ilk ve tek kitabı ama yazar ikinci kitap için kolları sıvamış bile. Umarım kısa zamanda raflarda yerini alır, şahsen sabırsızlıkla bekliyorum yazarın ikinci bir kitabını okumayı.

Mor Ölüm... Yazar adayı, zatının beğenmediği ve bir yazara yakıştıramadığı ismiyle Mahmut Şişe, mutfağını basan farelerden kurtulmak için kurduğu tuzağa düşen farenin dile gelmesinin şokunu atlatamadan evini istila eden fareler tarafından sırtlanır ve evin zeminindeki kuyudan aşağı itilir. Böylece Mahmut Şişe'nin "içindeki potansiyeli çıkaracak" akılalmaz yolculuğu başlar.

İtildiği kuyu, sonu görünmeyen bir tünele açılır. Her yanı dev mermer sütunlarla kaplı su dolu tünelde üzerinde çizgili pijaması ve kafasında bir dolu soru işaretiyle ilerlemeye başlar.Tünelin duvarlarında Yunan heykellerini andıran, pek çok yazara ait heykeller bulunmakta ve hepsinin altında "Çar Apikes" yazmaktadır. Sonradan adının "Bilgelik Tüneli" olduğunu öğreneceği tünelin çıkışı "Gökyüzü Şelalesi"nden, Bodur Diyarı'na düşer. Adını bodur boylu insanlarından alan Bodur Diyarı'nda karşılaştığı ilk Bodur, İva olur. İva, karşısındakinin önce düşman ülke Obur Diyarı'ndan bir Obur olduğunu düşünür ama bu yaratık Oburlardan bile iridir İva'ya göre. Sonra onun Tanrı olduğunu düşünür ve ona isyan etmeye başlar. Yazar adayı ve kendini bir anda Obur Diyarı'nda bulan karakterimiz Mahmut Şişe de İva'nın ona seslendiği üzere "Tanrı" rolüne soyunur ve maceranın onu nereye götüreceğini beklemeye koyulur.

Mahmut Şişe, Bodur Diyarı'nda gezinedursun, Bodur halkı da Oburlarla olası bir savaşa karşı hazırlıklarını yapmaktadır. Bodur ordusunun komutanı ise İva'nın babası Şaharm'dır. Emrindeki askerleri ve her ne kadar fikirleri uyuşmasa da en büyük yardımcısı Bilge Ser de yanındadır. Bu arada kendisinin bir başka yazarın kurguladığı bir kitabın kahramanı olarak Bodur Diyarı'na gönderildiğini düşünen Mahmut Şişe, bir yandan Allah'tan af dileyerek Tanrı rolüne devam eder.
İva'nın evinde ise acı vardır. Anne Vuvaye katil sarmaşıkların elinde can vermiştir. Şaharm eve döndüğünde karısının ölü bedenini görünce yıkılır. Geleneklerine göre bu durumda Şaharm'ın parmağındaki yüzüğü çıkarması gerekmektedir ve o da yüzüğü çıkarmamak için parmağını keser."Tanrı" rolündeki karakterimiz Mahmut Şişe de yanlarındadır ve bu bodur boylu ama kocaman yürekli adamın karşısında dehşete düşer. Kendi hayatını düşünür,ilişkilerini, aşklarını ve aşkın asıl anlamını bu acıklı sahnede öğrenir.

Kahramanımız, Bodur evinde üzerinde "Çar Apikes" yazılı bir sandık görür. Bilgelik Tüneli'nde de gördüğü bu isim merakını daha da kamçılar. Sandığın üzerinde şekiller görmeye başlar; İstanbul'u, Haliç'i derken kendi evini ve karşısındaki Rum asıllı Madam Teyze'nin evini...

Sandığın anahtarını ararken kitap rafında Thomas More'un Ütopya'sını görür. Şaşkınlık içinde kitabı okumaya başlar ama kitabın içinde yazılanlar Thomas More'a ait değildir. İva, kız kardeşi Purevan'a ölümünden sonra okuması için bir mektup bırakmıştır kitabın içine ve mektubunda şifreli olarak günlüğünün yerini de yazmıştır.
Kahramanımızın sandıkla uğraşırken gayri ihtiyari söylediği sözler, sandığı açar ve sandıkta "Çar Apikes, Düşünce Dünyası Krallığı" yazılarını görür ve oraya davetli olduğunu öğrenir. Yapması gereken sadece verilen komutları yerine getirmektir.

Mahmut Şişe, gözlerini kapar ve kendini Düşünce Dünyası Krallığı'nda bulur. "Düşünce suçlusu" olarak ilerlediği krallıkta küçük bir hileyle "özgürce dolaşım sahibi" olur. Kahramanımız bu gizemli yolculuğun tadını çıkarmaya karar verir ve düşünce okuma bölümünde ölülerin sırlarına erişir. Annesinin kendisi hakkındaki düşüncelerini merak eder ardından karşı komşusu Madam Teyze'nin düşünce dünyasına girer ve önüne tekerlemeye benzer uzunca mısralar çıkar:
"Kapkara bir kitabın
İçinde kayboldu iki ruh...
Birisi doğurandır, diğeri doğurtandır...
Biri ana olursa, diğeri ebe değil
Ölümsüzlük isterken
Ölmek hiç elde değil...
...
Sonsuzlukla buluşsun
Bu bitmeyen hikaye
Hiç okumamışım ben
Bu kara dizelerde
Eğer değilse şifre..."

Tam ölüp ölmediğini öğrenmek için kendi adını girdiği sırada yakalanır, "Düş Polis" tarafından.
Ve kendini her şeyin camdan yapıldığı bir salonda bulur. Cam koltuklar üzerinde altı mermer insan oturmaktadır. Mahmut da karşılarına oturtulur ve tunçtan devasa bir adam çıkar tahta, tam Mahmut Şişe'nin karşısına. Kahramanımız, Çar Apikes Sarayı'ndadır ve tunç adam da Kral Çar Apikes'tir. Mahmut Şişe, düşüncelerinin yargılanması için oradadır: "Kelepçeli mermer düşünceler"...

Uzun bir yargılama sürecinin ardından kahramanımız gözlerini açtığında kendisini Şaharm'ın evinde bulur. Bodur Diyarı'nda dolaşırken kendisine eşlik eden sesle birlikte bir mağaradan içeri girer ve yine bir sarayda bulur kendini: "Kral Araruh Sarayı". (İşte asıl macera burada başlıyor. Yeni düğümler atılıyor, eski düğümler çözülüyor... Ve Mahmut Şişe bu maceranın nedenini öğrenmiş oluyor.)

Mahmut Şişe, Araruh Sarayı'nda Kral Araruh'la bir diğer ismiyle Bilge Kariptolis ile tanışır. Kahramanımız, Kral Araruh/ Bilge Kariptolis'i ilk gördüğünde şaşkınlıktan küçük dilini yutma aşamasına gelir. Çünkü karşısında oturan adam kendisinden başkası değildir. Odada üç Mahmut Şişe vardır; biri yazar adayı kahramanımız, biri tahtta oturan Mahmut Şişe ve onun kucağında oturan küçük Mahmut Şişe yani Medasus.

Ve başlar anlatmaya Kral Araruh/ Bilge Kariptolis'in yani kendisinin upuzun hikayesini. İki bin beş yıl öncesinden, milâtla birlikte başlayan bir hikaye. Neler yoktur ki bu hikayede... Aşk, ayırılık, ihanet, entrika, ölüm ama en mühimi Mahmut Şişe'yi bu mor diyara getiren sebep: Yasak aşk.
Bilge Kariptolis ve Medasus'un yasak aşkı. Ruhları arada kalmış, cezalandırılmış iki beden.
Yasak aşklarının üzerine yapılan büyüyü çözecek olan şifre, anahtar yahut Madam Teyze'nin düşüncesinde gizli tekerleme...
Yaşamla ölüm arasında sıkışmış iki ruh, Araruh...

Kahramanımız, Bilge Kariptolis'in iki bin beş yıllık esaretine son vermeden önce Bodur Diyarı'na döner ve İva'nın günlüğünü bulur. Günlükten, her şeyin nasıl da kral Araruh/ Bilge Kariptolis tarafından detaylıca planlandığını öğrenir.
Nihayetinde üç taraf için de - Mahmut Şişe, Bilge Kariptolis ve Medasus,
Bodurlar ve Oburlar- mutlu sonla biter gizemli yolculuk.

Ve evine döndüğünde kahramanımız bilgisayarının başına geçip romanı için ilk cümleyi yazar ekrana: "İçimde büyük bir potansiyel var!"...

........................................................

"Ölümün rengi olmaz derdim, bir gün aşk kızdı, ölümü mora boyadı" kitabı tam anlamıyla ifade ediyor bu kısa cümle.
Aşk ve ölüm... Yazar başarılı bir kurgu, olağanüstü hayalgücü ve şiir tadında anlatım diliyle harika bir ilk kitap çıkarmış ortaya.

Mor Ölüm, fantastik bir roman ama fantastik öğelerin arasından hayata dair pek çok mesaj çıkarmak da mümkün.

Kitap neredeyse ders kitabı ebatlarında (15,5x 23,5 cm) ve yazı boyutu da oldukça küçük. Bu iki özellik ilk başta negatif bir izlenim bıraksa da daha ilk sayfalarda kitabın içine girmeye başlıyorsunuz, böylece bu intibadan kurtuluyorsunuz.
Bu arada kitabın içeriğiyle bire bir örtüşen manidar kapağını da es geçmemek lazım, zincire vurulmuş "kelepçeli mermer düşünceler"...

Keyif alarak okudum. Hani kimi yiyeceklerin/içeceklerin damakta bıraktığı hoş bir tat vardır. Ama o tadı hakkıyla alabilmek için yenilen ya da içilen şeyin yutulmadan önce ağızda kısacık da olsa demlenmesi gerekir ya, Mor Ölüm de öyle oldu benim için. Yavaş yavaş okudum ( Kitap sürükleyici ama ) o tadı her okuduğumda yakaladım ve kitabı bitirdiğimde de kitabın tadı hâlâ damağımdaydı...


Akis Kitap, basım yılı 2007, 472 syf.

Hiç yorum yok: