Çarşamba, Temmuz 18, 2007


O eski çamaşır günleri...


Çamaşır günleri... Annem kapının önünde ateşi hazırlar, dışı is kaplı kazanda çamaşır suyu ekleyip kaynattığı suda beyaz çamaşırları yıkardı. O zamanlar merdaneli çamaşır makinesi vardı çoğu evde. Çamaşırı içinde bir sağa bir sola çevirir,üstten tencere kapağına benzer kapağı açıp içinde yıkanan çamaşırları görebilirdiniz. Çamaşırı sıkarken ise iki silindir şeklinde merdane arasına çamaşırı koyardık, merdane ezme yöntemiyle çamaşırın fazla suyunu alırdı ve çamaşırlar asılmak üzere doğruca leğene girerdi. Ama beyazlar kaynatılırdı, sonra mis kokulu çamaşırlar bahçeye takılan iplere dizilirdi güzelce. Hava sabun tozu kokardı, evin önü o gün temizlik kokardı.

Annem ona ayak bağı olmayalım diye elimize, üzerine o zamanın meşhur Sana yağından sürülmüş ekmekler tutuştururdu , ekmeklerimizi yerdik, tekrar acıkınca ya yine Sanalı ekmek ya da salça sürülmüş ekmek yerdik. O ekmekler öyle lezzetli gelirdi ki bize...

Ben bir yandan ekmeğimi yer, bir yandan da kız çocuğu olmam sebebiyle annemi izlerdim. Kardeşim mahallenin diğer oğlanlarıyla maç yapardı, ben çamaşır yıkayan annemi izlerdim. O görüntüyü seviyordum; kazanda kaynayan çamaşır, havaya dolan sabun kokusu, kazanın altında yanan ateş, yıkandıkça ipe dizilen çamaşırlar...Çamaşır günlerini seviyordum. Annemi izler, akşamüzeri olunca gözüm yolda, babamı beklerdim. Hele bir de birkaç ev ilerimizden geldiğini görünce değmeyin keyfime...

Canım babam, keşke yine sağlıklı gelsen, ben yine sevinçle beklesem, bir kız çocuğunun babasına olan sevgisiyle kucaklasam seni; varsın olsun bu sefer elinde hediyem, pembe elbise olmasın...


tablo Yavuz Saraçoğlu'nun Çamaşırcı Kadınlar tablosu...

Hiç yorum yok: