Perşembe, Kasım 01, 2007

CÂHİZ kimdir?

Arap edebiyatının en büyük nesir yazarlarındandır. (767-777/869) Tam adı Ebu Osman Amr b. Bahr b. Mahbub elcahiz el-Kinani'dir. 767-777 yılları arasında Basra'da doğduğu tahmin edilmektedir. İlk kaynaklara dayanarak biyografisini yazan Sendubi'ye göre dedesi Mahbub, deve çobanı bir zenci idi. Buna göre Cahiz bir Arap-zenci melezi olmalıdır. "Cahiz'' lakabı kendisine patlak gözlü olmasından dolayı verilmiştir.

Patlak gözlü, ince boyunlu, kalın dudaklı, esmer tenli, kısa boylu olan Cahiz, neşeli, şakacı, zeki, nüktedan, biraz cimri ve tartışmadan hoşlanan bir kimse idi. Çirkinliğine rağmen meziyetleriyle kendini sevdirmişti. En yüksek makamlarda bulunan devlet adamları ile münasebet kurabilmiştir. Cahiz'in İslam düşünce tarihinde önemli bir yeri bulunmakla beraber , onun asıl şöhreti, yazarlığı ve edipliği dolayısıyladır. Arap nesrini mükemmel şeklini veren Cahiz olmuştur.
Cahiz'in en çok dikkat çeken taraflarından biri de, psikolojik tahlilleridir. Bu tahlillere küçük risalelerinde rastlanır. Tabii çevrenin insan ve hayvanlara etkisi üzerinde ısrarlı duran Cahiz, bu hususta sosyal çevrenin etkisinden de önemle bahseder.

Cahiz, devrinin en büyük zooloji ve antropoloji alimiydi. Hayvanların her türünü inceledi. Eserlerinde hayvanların yaşayışlan hakkında ince bilgiler verdi ve hayvanları deney için kullanan ilk alim oldu. Tetkik ve deneylerini, o konu hakkında doğru bildiğini elde edinceye kadar sürdürdü. Hayvanlardaki uzvi değişiklikleri de inceledi. Hayvanların adetlerini ve hususiyetlerini izah ederken, Allahu Teala'nın onları yaratmasındaki hikmeti de gözler önüne serdi. Cahiz, kendi düşüncelerini, eserlerini, hayvanları konuşturmak suretiyle ortaya koydu. Bu durum daha önce doğu edebiyatlarında Kelile ve Dimne ile Hint'te, 13. asırda Mesnevi Şerif ile Mevlana'da görülür. Cahiz'den tam sekiz asır sonra dünyaya gelen 18. asır Fransız edebiyatçısı La Fountaine, onun hayvanları konuşturma üslubunu taklit ederek üne kavuşmuştur.

İlk defa hayvanları konuşturma sanatını ortaya çıkaran La Fontaine olduğu Batılılarca iddia ediliyorsa da, onun bu sanatı Cahiz'den de, diğer Müslüman milletlerin edebiyatçılarından aldığı açıkça ortaya çıkmaktadır. Avrupa bilginleri, milletlerarası ilmi toplantılarda, teneffüs faaliyetinin sadece akciğerlere mahsus olmadığını, teneffüsün ciltteki delikler vasıtasıyla da yapıldığını ilk ortaya çıkaranların kendileri olduğunu söylerler. Fakat bu arada Cahiz, asırlar önce bu hakikati ortaya koyan tek alimdir. El-Hayvan isimli eserinde şöyle demektedir:" Her kıl dibinde, bedenin teneffüsünü temin eden delikçikler mevcuttur. Şayet bunlar olmasaydı, insan ilk anda ölürdü. " Bu, Cahiz'in, tecrübeleriyle ortaya koyduğu açık bir hakikattir.

Cahiz, Arap edebiyatında en çok eser veren müellifler arasında yer alır. Kitaplarının sayısı hakkında kesin bir şey söylemek mümkün değildir. Sıbtİbnü'l Cevzi, onun 360 eseri olduğunu ve bunların çoğunu Bağdat'ta Ebu Hanife Kütüphanesi'nde gördüğünü söyler. Eserlerin yirmi beş tanesi günümüze tam, altmış beş tanesi de eksik olarak gelebilmiştir. Eserlerinin hemen hepsi ansiklopedik mahiyettedir. O, edebiyat, kelam, mezhepler tarihi, tarih, siyaset, ahlâk, sanat, ticaret ve zooloji konularında çok değerli eserler vermiştir. Eserlerinde delil, deney ve tarihe dayanmaktadır. Mesela o zamanlar halk arasında yaygın olan bir inanç vardı. Yılanların sedef otu kokusundan kaçtığı zannedilirdi. Cahiz, bunlara inanmadı. Bir kısım deneyler yaptı ve bunların yanlış olduğunu ortaya çıkardı. Eserleri incelendiğinde, onun, aynı zamanda iyi bir psikolog olduğu da ortaya çıkar .

Çirkinliği yanında nükteciliğiyle de Arap edebiyatında birçok fıkra ve hikayeye konu olan Cahiz, daha hayatta iken şöhretin zirvesine ulaşmış nadir şahsiyetlerden biridir. Çağdaşı Ebu Hiffan'a, "Cahiz seni perişan etti.Onu niçin hicvetmiyorsun?" denildiğinde, "Benim aklımdan zorum mu var! Vallahi, sabahleyin aleyhimde bir risale yazsa, akşam olmadan şöhreti Çin'e ulaşır." cevabını vermiştir. Cahiz, bir beytinde ''Benden önce birçok kimse önemli mesafeler katettiyse de, önemi yok, ben yavaş yavaş yürüyerek onların hepsini geçtim''der.

kaynak:
www.davetci.com

Câhiz hakkında daha iyi fikir sahibi olabilmek için onun dünya görüşü hakkında da kısa bir açıklama yapmak gerek. Câhiz, Mutezilî idi, yani Mutezile mezhebindendi.
Peki bu mezhep nedir? Onu da şöyle alıntı yaparak açıklayalım:

Mutezile
Bazı İslam alimleri mutezile isminin, kader konusunda mutezile ile yakınlaşan bir Yahudi mezhebi olan "Feruşim" isminin Arapça'sı olduğunu ileri sürmüştür.
Mutezile'ye göre iman kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve amelden oluşur. Buna göre Mutezile inancında kişinin mümin yani "inanan" sayılabilmesi için kalbi ile İslâm'a inanması, dili ile bunu beyan etmesi ve hareketleriyle yani amel ile bunu göstermesi gerekir. Aynı iman görüşüne sahip diğer itikad mezhepleri Hariciyye ve Zeydiyye'dir. Ayrıca ünlü fıkıh alimleri İmam Malik, İmam Şafiî ve İmam Hanbel de aynı iman görüşüne sahipti.

Mutezile mezhebine mensup olanlar tevhidden yola çıkarak bazı konularda diğer itikadi mezheplerden farklı görüşler geliştirmişlerdir. Örneğin, ehl-i sünnet alimlerinin Ruyetullah'ı yani Allah'ın kıyamet günü görülmesi görüşünü kabul etmemişlerdir. Onlara göre görülebilmesi için Allah'ın bir cisme sahip olması gerekir ki İslâm inancının tevhid kaidesine göre bu imkansızdır. Bunun dışında mutezile mezhebinin mensupları yine tevhid kaidesinden yola çıkarak Allah'ın belli sıfatlarının zatından ayrı olduğunu ileri sürmüşlerdir. Çünkü onlara göre bu düşüncenin aksi, yani Allah'ın belli sıfatlarının zatıyla bir olması ezeli (ve böylece ilahi) olanların sayısını arttırır, yani tevhide karşı çıkar. Örnek vermek gerekirse, mutezile mezhebi "Allah alimdir" gibi bir tanımlamayı kabul ederken "Allah ilim sahibidir" gibi bir tanımlamayı reddeder. Zira onlara göre "Allah ilim sahibidir" derken Allah'ın zatından ayrı bir ilahi-ezeli ilim kabul edilmiş olur. Ayrıca, mutezile düşüncesi Allah'ın kelâm diye bir sıfatının olmadığına inanır.

Mutezile "insanın fiillerinde tamamen hür olduğu"na inanır. Mutezile inancındaki adalet esasına göre kişi kendi fiillerini kendisi yaratır. Bunu da Allah'ın kişiye bahşettiği bir yaratma kudretiyle gerçekleştirir. Fiillerin yaratılmasında Allah'ın bir müdahalesi olmadığına inanırlar. Bu görüş adalet esasından şu şekilde temel alır: kişilerin hür olmaması ve yaptıkları her fiilin yaratıcı ve yaptırıcısının Allah olması durumunda kişinin hür olarak yapmadığı hareketlerden ötürü cezalandırılması zulüm yani adaletsizliktir. İslam inancına göre ise Allah'ın adaletsiz davranması mümkün değildir. Bu nedenle kişi fiillerinin tek yaratıcı ve yaptırıcısı olmalı, fiilleri konusunda tamamen hür olmalıdır.
Modern zamanlardaki bazı araştırmacı ve İslam tarihçileri de Mu'tezile mezhebini akla verdiği önem ve metodları bakımından, çeşitli hususlarda rasyonalist olarak tanımlamaktadır.

kaynak:
www.tr.wikipedia.org

Hiç yorum yok: