Çarşamba, Mart 12, 2008



GÜMÜŞLÜ MARTI

Selma Fındıklı

Yazarın okuduğum ilk kitabı. En az bir kitabını daha okumayı düşünüyorum.

Remzi Kitabevi'nden çıkan kitapları incelerken karşılaştım yazarla. Selma Fındıklı, yazdıkları ödülle süslendirilen bir yazar. Yazarın diğer eserlerini de araştırdıktan sonra vardığım sonuç: Yazar, eserlerini tarihsel doku üzerine kuruyor ve bence bunu çok iyi yapıyor.

Gümüşlü Martı, kitapta özgürlüğün alegorik ifadesi.

Gümüşlü Martı, 1600'lü yılların İstanbul'unda, Osmanlı'nın IV. Murat zamanında, kalyoncu nakkaşı Yakup oğlu Yusuf'un Hristiyan Anna'yla olan aşkının, buram buram Osmanlı havası solunan satırlarıyla okuyucuyu içine çektiği, etkileyici bir roman.

Kalyoncu nakkaşı Yusuf'un çocukluğunun, ilk gençliğinin, saray günlerinin, manastır günlerinin, aşkı tanıyışının iç içe verildiği kitabın konusu şöyle:
Yusuf, Nizam Usta'nın hocalığında kitaplara desen çizen bir nakkaştır. 17 yaşına gelince, babası onu saraya, nakkaşhaneye gönderir. Aylarca sarayda kalır Yusuf. Saray onun için hapisten farksızdır. Çizimleri saray geleneğine uymadığı için, saraydan çıkarılır ve kalyoncu nakkaşlığı görevi verilir kendisine. Aylar sonra evine döndüğünde, hasta olan annesinin vebadan öldüğünü, babasının da annesinin ardından bu dünyadan göçtüğünü ve henüz 12 yaşında olan kız kardeşinin babasının oluruyla ihtiyar bir adamla evlendirildiğini öğrenir. Kalyoncu nakkaşı olur Yusuf ve hayali, kardeşini yaşlı ve huysuz kocasının elinden kurtarmaktır...

Kaptan-ı Deryâ Topal Recep Paşa, padişahın seferi gecikti bahanesiyle tersaneye yeniçerileri salar. Bir yeniçerinin palasıyla ayağından olur Yusuf. Ayağı kesik, denize uçmuştur. Gözlerini açtığındaysa, Samatya'da Surp Astvadzadzin Manastırı'ndadır. Papaz, iki ay manastırda ağırlar Yusuf'u. Yusuf, bu iki ayda henüz 13'ünde olan manastırın kimsesiz kızı Anna'ya aşık olur. Önceleri ayıplar kendini, kendisi 25'inde genç ve sakat bir adam, Anna'ysa çocuk denecek yaştadır. Zamanla Anna'nın da kendisine aşık olduğunu anlayacaktır...

Manastırdan ayrılır ama yıllarca gelir manastıra. Manastıra resimler çizmektir yeni işi. Kopan ayağının yerine, tahtadan bir ayak yaptırır. Anna yıllarca bu tahta ayağın "tık tık" seslerini duyabilmek için umutla bekler onu. Yusuf bazen aylarca gelmez. Yıllar yılları kovalar ve Anna büyümüştür artık.

Hristiyanların fesleğen yortusunda yine gelir Yusuf ve açar içini Anna'ya. Sonrası?

Fazla uzun sürmez mutluluk... Bir Müslüman ve bir Hristiyan'ın aşkı kendilerinden başka kimseye mutluluk getirmez, özellikle nakkaş Yusuf'un küçük yaşta evlendirilen, mutluluk nedir bilmeyen kardeşi Gülnûş'a...

Aşkın ve sabrın ete kemiğe bürünmüş iki karakteri, Yusuf ve Anna'nın hikayesi. Tarih kokan kitapları sevenleri hoşnut edebilecek leziz bir roman, tavsiye ederim.

Kitaptaki unutulmaz detaylar: IV. Murat'ın kişiliği ve icraatları; ham incirin öldürücü etkisi; Rahibe Diruhi'nin bağlılığı; kar tutmayan mezar; Yusuf'un köklerini öğrenme merakı; romanın son paragrafı, son diyaloğu kitabın güzel çeşnileri...

"Olmuşum derd-i firâkınla zâif şol hadde
Kim getirmez hayâle nakşımı nakkaşlar..."


4 yorum:

ilham perisi dedi ki...

Nasılsın arkadaşım.Umarım herşey yolundadır..Sessiz ve derinden gidiyorsun sanki

Unknown dedi ki...

Sevgili Birgül, iyiyim, teşekkür ederim düşündüğün için...
sevgiler...

SERAP dedi ki...

İstanbul,Osmanlı,padihşahlar özelliklede nakkaşlar hakkında yazılan ne varsa içine çekiyor beni.Yazının yarısından sonrasını okumadım bile heyecanı kaçmasın diye.Er yada geç okunacak bir kitap benm için.Hiç görüşemiyoruz bu aralar? İyisin Değil mi?

Unknown dedi ki...

Sevgili Serap, desene zevklerimiz uyuyor. Ben de bahsettiğin konularda yazılmış kitaplara özel ilgi duyuyorum. Bu kitabı oku, pişman olmazsın.
sevgiler...