Pazar, Mart 09, 2008


MELEĞİN İZİ


Nancy Huston

"Bir Yahudi söylencesine göre, bir bebek doğmadan hemen önce bir melek gelir, parmağını bebeğin dudaklarına bastırırmış; doğmadan önce gördüğü her şeyi unutsun, masum doğsun diye. Burunla üst dudak arasındaki o küçük çukur, meleğin parmağının iziymiş."( arka kapaktan)...
Yazar da romanını, meleğin parmağının izi üzerine, masumiyet ve masumiyetin yitirilmesi üzerine kurmuş.

Kanadalı yazar Nancy Huston'ın bu kitabı, Fransa'da yayınlandığında Elle dergisi okurları tarafından " En Sevilen Roman Ödülü"ne layık görülmüş.

Kitap, Alman kızı Saffie'nin öyküsünü anlatıyor. Saffie, karanlık, acı yüklü geçmişini geride bırakarak Paris'e gelir ve flütçü Raphael'in evine hizmetçi olarak yerleşir. Tanışmalarından kısa bir süre sonra Raphael, kıza aşık olur; evlenirler. Saffie güzel ve etkileyicidir ama hayata karşı donuktur. Tepkisiz, hissiz, sessiz biridir ve bu durumu, evliliği de doğan çocuğu da değiştiremez.

Günün birinde Saffie'nin karşısına hayatını değiştirecek biri çıkar: Bu kişi, flüt tamircisi Macar Yahudisi Andreas'tır. Andreas'ın hayatına girmesiyle Saffie, hayata bağlanır, konuşur, güler, etrafına duyarlı hale gelir, tepki verir ve oğluna iyi bir "anne" olur. Alman Saffie ve Macar Yahudisi Andreas'ın ilişkisi yıllarca sürer ve Saffie'nin Raphael'le olan ilişkisi de. Saffie, ikisiyle de paylaşır günlerini, Raphael'in haberi olana dek. Kötü bir rastlantı sonucu, yıllar sonra durumdan haberdar olan Raphael, gözünü karartır ve "masumiyetini yitiren" Saffie'den öcünü çok acı bir şekilde alır.

İkinci Dünya Savaşı yıllarında henüz bir çocuk olan Saffie,o yıllarda, kendisinin, ailesinin başına gelenleri ve ülkesindeki savaş manzaralarını, üzerinden yıllar geçse de unutamaz. Romanda Saffie, gerek Andreas'la paylaştığı geçmişiyle gerek yalnızken yaşadığı geri dönüşlerle, iki zamanda yaşıyor: savaş yılları ve yeni hayatı...

O yılların Fransa- Cezayir ilişkilerinin ( ki o dönem, Cezayir'in Bağımsızlık Savaşı'nda olduğu yıllar) ve Alman- Yahudi ilişkilerinin kahramanlar aracılığıyla aktarıldığı kitapta; Raphael'in tek kişilik aşkı, Saffie ve Andreas'ın tutkuları, küçük Emile'in iki baba figürü arasındaki gel-gitleri de romanın romantik konuları...

Saffie'nin, dışında durduğu hayata belki de yanlış yerden dahil olması dört karakterin hayatını dönülmez bir yola sokuyor.

Kitapta enteresan bulduğum sahnelerden biri: Yıllar sonra bir lokantanın aynasında kesişen bakışlar...


Can Yayınları, basım yılı 2000, 224 syf.

2 yorum:

Geveze Kalem dedi ki...

Basit bir anlatımı olduğunu sanıyorum bu kitabın. Şu sıralar böyle öykülere o kadar ihtiyacım var ki. Veda'yı okumaya başlayacaktım ama denk gelirsem bunu alıp okuyayım.
Sevgiler...

Unknown dedi ki...

Sevgili geveze kalem, evet, rahat bir anlatımı var ama şu aralar ihtiyacın olan dingin, huzurlu ve kaliteli kitaplarsa Ali Ayçil'in kitaplarını önerebilirim.Tarihsel doku içinde işlenmiş aşk öykülerini seviyorsan kesinlikle Selma Fındıklı'nın Gümüşlü Martı'sını öneririm, özellikle Ayşe Kulin'e nazaran.
sevgiler...