Pazar, Mayıs 25, 2008


BİR ŞEHRE GİDEMEMEK

Mario Levi

Yazar, bu kitabıyla 1990 Haldun Taner Öykü Ödülü'nü almış. Okuduğum ilk Mario Levi kitabı.

Yazarın kitabın önsözünde yer verdiği şu cümle " Elinizde tuttuğunuz bu kitap, zamanın akışında birçok insan için, deyiş yerindeyse bir başucu kitabı oldu." bana hitap edemedi ne yazık ki.

Kitapta üç hikaye yer alıyor: Kitaba adını veren Bir Şehre Gidememek, Hüzünler Yürürlüktedir ve Mevsimlerin Durduramadığı. Hikayelere ilave son söz mahiyetinde birkaç sayfalık bir yazı da mevcut.

Hüzünler Yürürlüktedir hikayesi dışında - ki bu hikaye, birbirinden ayrı düşmüş iki sevgilinin, İstanbullu Eşref Bey ve İstanbul'dan Tel-Aviv'e göç etmek zorunda kalan Raşel'in hikayesi- hikayeleri sevemedim.

Anlatıma gelince: Öncelikle yazarın dili hikaye türü için fazla yorucu. Kesinlikle seri şekilde okunabilecek bir anlatım yok, öyleki bir cümleyi, bir paragrafı hakkıyla anlayabilmek için iki kez okumak gerekiyor. Tek tek okunduğunda altı çizilecek pek çok cümle olsa da, bir bütün içinde, anlatılmak istenen konuyla alaka karmaşık bir hal alıyor. Sanırım bunun nedeni hikayelerin fazlasıyla deneme tadında olması. Bu bir deneme kitabıdır diye lanse edilse belki daha farklı düşünebilirdim, en azından bazı yerlerdeki -özellikle son hikayede- anlatılanı daha iyi çözümleyebilirdim. Şiirsel bir dil, duygusal ifadeler, yazarın kendini her satırda hissettirişi -her ne kadar kendi hayatında iz bırakanlardan bahsetmiş olsa da- hikaye değil de deneme ya da anı türüne daha yakın bir çizgide durduğunu hissettiriyor kitabın.

"Bende hep bir şeyler bırakarak uzaklara giden insanları düşünüyorum. Gracinda, Tata Claire, Eşref Bey, Raşel, Mösyö Leibowitz, Sevil, Müesser Hanım ve başkaları..." ( 83.syf.) Bu cümle kitabın çok kısa özeti gibi. Yazar, hayatında bir şekilde yer eden bu insanları, kendi hayatında yer ettiği karelerle hikaye etmiş.

Nihai fikrim, yazarın kalemi gerçekten başarılı ama kitaptan çok hoşlandığımı söyleyemem.

"Doğup büyüdüğüm bu topraklarda, İstanbul'unkinden enikonu farklı bir denizin yakınlarındayım şimdi. Arada sırada nedenini anlayamadığım bir küçük pişmanlık yayılıyor benliğime. Yeni bir geriye dönüşü göze alabilmek, alışkını olamadığım insanların arasına bambaşka kılıkları kuşanarak karışıp karışamayacağımı düşünmek istiyorum. Ama bunun için vakit çok geç artık, biliyorum. Bu gönüllü sürgünlüğümü başka yerlere taşıyamam..." ( 84. syf)

...........................

"Bir başka ülkeye, bir başka denize giderim", dedin
"bundan daha iyi bir başka şehir bulunur elbet.
Her çabam kaderin olumsuz bir yargısıyla karşı karşıya;
-bir ceset gibi- gömülü kalbim.
Aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede?
Yüzümü nereye çevirsem, nereye baksam,
kara yıkıntılarını görüyorum ömrümün,
boşuna bunca yıl tükettiğim bu ülkede."

Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.
Bu şehir arkandan gelecektir.
Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın,
aynı mahallede kocayacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.
Başka bir şey umma-
Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
öyle tükettin demektir bütün yeryüzünde de.

Konstantinos Kavafis (çeviren: Cevat Çapan)

Kitapta ilk sayfalarda yer alan bu şiir (alıntı şiir), kitabın en güzel sayfasıydı fikrimce. Bu şiir hakkında araştırma yaparken Ezginin Günlüğü tarafından bestelendiğini okudum. Belki bir gün dinlerim de...


Doğan Kitap, basım yılı 2006, 86 syf.

Hiç yorum yok: