Pazar, Haziran 08, 2008


TIMARHANE ADASI


Mehmet Coral

"Tarih" kelimesini hep sevmişimdir. Gerek kitaplarda ders olarak okutulan tarihi, gerek tarihi bir belgeseli, gerek tarihi romanları. Sadece kendi kültürümüzün değil başka kültürlerin tarihi de çekiyor beni, mesela Mısır. On dört- on beş yaşındaydım Sergüzeşt'i okuyup Mısır'a merak saldığımda. Takibinde Christian Jacq'ın Ramses serisinin ilk üç kitabı geldi...

Gelelim tarihi romana. Günümüzün çok satanlarına baktığımızda tarihi romanlar hep üst sıralarda yer alıyor. Hem gerçeklik hem kurgu, yazarı da başarılı bir kalemse mükemmel bir edebi ziyafete dönüşüyor. Bu kitap da tarihi bir roman, ziyafet mi, yazının sonunda...

Üzerinde çok konuşulmuş bir roman. Beğenime geçmeden önce hakkında bir-iki söz söyleyeyim.
Kitaba adını veren Tımarhane Adası'nda, eskiden Taşlı Manastır veya Aya Paraskevi denilen, Ayvalık yöresi civarındaki bu yarımada üzerinde yüzyıl öncesinde akıl hastaları tedavi ediliyormuş.

Kitaba gelince: Kitap iki zamanlı, bugün ve geçmiş bir arada veriliyor (babadan oğula bırakılan bir anı defteri vasıtasıyla) ve olaylar arasında kronolojik bir sıralama da yok. (ek bilgi: Bu tarz kurguya, zamanın iç içe geçtiği kurguya, "asimetrik kurgu" deniyormuş. Yeni bir kitap, yeni bir bilgi)

Konu olarak kitabı iki bölüme ayırmak mümkün, yazar ayırmasa da. İlk bölüm Müslüman Ahmet ve Rum kızı Eleni'nin talihsiz aşklarını, Eleni'nin Ahmet'e emanetini; ikinci bölümse oğulları M.Kemal'in annesinin vasiyetini yerine getirme uğraşlarını anlatıyor.

Birinci Bölüm
Kitap açılışını Meryem ve Âli İmran surelerinden ayetlerle yapıyor. İlk sayfada acil yaralı taşıyan bir ambulanstaki konuşmalara tanık oluyoruz. Uçurumdan aşağı düşen yaralı hakkında tıbbî açıklamalar ve kişisel bilgiler: Mustafa Kemal Sarıalioğlu. Arkeolog.

Takibindeki sayfalarda anı defteri sayesinde tanışıyoruz Ahmet'le. Annesi doğum sonrasında ölmüş, babası ve teyzesi tarafından büyütülen Ahmet... Teyzesinin de ölümünden sonra babasıyla birlikte Rum halkın çoğunlukta olduğu Yeniçorahi'ye giderler. Babası keresteciliğe devam eder burada ve oğlu Ahmet'i atölye sahibinin yardımıyla Peder Fokas'ın yanına verir. Peder onu akademiye hazırlar ve eşraftan Kiryos Manikis'in konağında ona iş bulur. Konağa gelişi, sonrasında gelişecek acı ve tatlı olayların başlangıcı olur. Konak sahibinin kızı Eleni'ye aşık olur, karşılıklı bir aşktır bu. Herkesten gizledikleri bu aşk, evlenme kararlarının Kiryos Manikis'e açıklanmasıyla ilk tepkisini bulur. Eleni'nin babası bu durumu kabul etmez. Bir Müslüman ile bir Hristiyan'ın aşkı akıl alacak iş değildir ona göre.

Kurtuluş Savaşı yıllarıdır, Yunanlılar İzmir'i işgal etmiştir. Babası Yunanlılarla girilen çatışmada şehit düşer. Ahmet de birliğe katılır. Bütün bu hengamenin ortasında Eleni'yi görebilmek için konağa gider. Gizlice odasına girer...

İşgal biter ve Ahmet Ayvalık'a geri döner. Konağa geldiğinde Eleni'yi bulamaz. Konaktakilerden Eleni'nin hamile kaldığını, bunu öğrenen babasının çocuğu düşürtmek için yaptıklarını, olanlardan sonra aklını yitiren Eleni'nin Tımarhane Adası'na götürüldüğünü öğrenir. Hemen oraya gider ama çok geçtir. Eleni üç gün önce ölmüştür. Eleni'nin babasının düştü zannettiği bebek,
Tımarhane Adası'nda Peder'in de yardımıyla doğmuştur. Konstantin olarak kilise kaydına geçen, babasının Mustafa Kemal adını vereceği bebek...

Eleni'den geriye, öldüğünde kucağında olan renkli bir top ve bir gün "Kutsal Bakire"nin mezarı bulununca üzerine örtülmesini istediği kendisinin ördüğü bir şal kalmıştır.

Oğlunu aramaya koyulur. Rum ahalinin kasaba dışına çıkartılıp (18-45 yaş arası erkekleri) öldürüldüğünü öğrenir. Oraya gider. Peder Fokas'ın ölü bedenindeki cüppesinin altında kımıldayan, iki gündür bir ölünün koynunda saklanmış bebeği
görür, kendi oğlunu...

Alır oğlunu... Büyütür... Yatılı okullarda okur oğul... Arkeolog olur... Yıllarca anne sevgisinin, anne sesinin olmadığı evde sessizce kendi dünyalarında yaşarlar. Ölümünden az önce anı defteriyle Eleni'nin şalını verir oğluna ve Eleni'nin vasiyetini o da vasiyet eder oğluna: " Kabri bulacak, Eleni'nin şalını Kutlu Meryem'in mezar
ına örtecektir."

............

İkinci Bölüm
(Anlatım olarak kitabı ikiye ayırdığımı söylemiştim.)
Oğul M. Kem
al'in arayışlarıyla geçiyor. Arkeoloji eğitimini bitirip kazılara katılır. Kuşadası'na taşınır. Babasının ölümünden sonra annesinden kalan yüklü miras sayesinde maddi imkanı yerindedir. Pek çok harita çıkarır mezarı bulmak için. Her yazılı kaynağı okur.

Hz. İsa'nın çarmıha gerilmesinden sonra, havarisi Yuhanna Hz. Meryem'i beraberinde Efes'e getirir. Burada bir tepede küçük bir taş ev yapar. Hz. Meryem oğlunun son yolculuğunda katettiği mesafenin bütün durak noktalarını simgesel olarak oluşturur burada. On ikinci durak, Hz. Meryem'in kabri olur...

...Katıldığı kazı gruplarında aşk macareları da olur (!)

... Bir gün tek başına çıkar dağa. Mezarı bulana dek inmeyecektir aşağı. Annesinin vasiyetini yerine getirmek için çıktığı mezar arayışında uçurumdan aşağı bir yeraltı mağarasına düşer. Şarjı bitmekte olan cep telefonuyla arkadaşını arar ve başına geleni, tahmini yerini söyleyebilir anc
ak.
Kutlu Meryem'in mezarını ararken kendi mezarını kazdığının farkına varır...
Işık doğar mağaranın içine. Işığın içinde taş lahtin üzerinde yatıyordur aradığı... Annesinin emanetini bırakır ayakucuna...

...Yardım gelir, hastaneye götürülür ama...

....................
...


Ahmet ve Eleni'nin çaresiz aşkı... Eleni'nin emanetini yerine ulaştırmak için önce Ahmet'in sonra oğlunun Hz. Meryem'in mezarını arayışları... Emanet yerini bulur sonunda...

......................

1979 kasımında Papa'nın resmen davetli olmadığı halde Türkiye'ye yaptığı ziyaret. İzmir'deki gizli ziyareti... Dönüşünde, Vatikan'daki suikast (M. Ali Ağca'nın vurduğu ünlü Papa)

Savaş yılları... Rum tehciri.... İzmir'in yanışı...

Tarihi bir roman... Gerçeklerden beslenerek kurguya dönüştürülen , bilgilendirici, belgesel tadında; konu itibariyle gerekli ama okuru yoran fazlaca Hristiyan öğeler...

Eleni'nin renkli topu... Peder'in cüppesinin koruduğu bebek... Uçurum kenarında tutunulan gül dalı... Babasının Ahmet'i Peder Fokas'ın eline bırakırkenki mahcubiyeti ve sözleri, kitaba güzellik katan çeşniler...

Ayvalık- İzmir arasında, yüzyıl öncesinden bugüne gelen bir aşk ve arayışın romanı.

Asimetrik kurguyla yazılması okur için zorlayıcı olsa da yazar kitapta değişik yazı fontları kullanarak bu durumu kısmen kolaylaştırmış. Ama yine de, Ahmet'in Eleni'yle aşklarının anlatıldığı sayfalardan sonra Ahmet'in babasıyla olan ilişkisine geri dönülmesi, Eleni'nin ölümünün anlatılmasından sonra konaktaki günlere geri dönülmesi ve bunun çok kısa aralıklarla sürekli yapılması, kronolojik gitmeyen bu anlatımı biraz zorlaştırmış.
Böyle bir kurguyla sanırım ilk kez karşılaştım. Biraz farklı geldiğini söylemeliyim.

Beğenime gelince, tarihi roman severlere yanında da Hristiyan öğelerin fazlalığından rahatsız olmayacaklara (rahatsızlık bize yabancı bir konuda fazla detaya girilm
iş olmasında) tavsiye olunabilir, aksi olanlara sıkıcı gelebilir.

Fikrimce, vasat.

"Hayat denen oyunda hiçbir oyuncu hayatın kendisinden büyük değildir!"
(syf.102)


Doğan Kitap, basım yılı 2006, 111 syf.




TIMARHANE ADASI...

2 yorum:

Eski dedi ki...

tarihh benimde ens evdiğim derslerden olmuştur hepp , gerek ezber bakımından olsun gerekse yaşanılanlar , ilgi duymuşumdur bunun içinde tüm Kurtuluş zamanı olsun , daha önceki devreler olsun , o dönemlere ait kitapları okumaya çalışırım , helede roman halindeyse mutlaka okumalıyım ... Tımarhane adası çok fazla dikkatimi çekti çünküü memletime dair bi kitapp ;Ayvalık ..

kitabı tanıttığın içinn çook teşekkürler , bende bu dönem beni saracak bi kitap arıyodum buldum sanırım :)

böcük dedi ki...

Uykulu gözlerle inat ettim yazıyı sonuna kadar okudum :) Çok güzel bir anlatım.Tebrikler kitabı almaya karar verdim :)

Çok başarılı ve yararlı bir blog.Başarılar =)