Salı, Aralık 23, 2008


SUR KENTİ HİKAYELERİ

Ali Ayçil

Yazarın beş kitaplık külliyatının okuduğum dördüncü kitabı.
Ali Ayçil, yine kelâmı kaleme dökerken en güzel giysileri kuşandırmış sözcüklere, her bir öyküyü yine hüzünle, ölümle, aşkla yoğurmuş ve ortaya, hem birbirinden bağımsız hem de birbiriyle bağlantılı okunabilecek hikayeler çıkmış.

Ovaya kurulmuş, sisler içinde bir kent Sur Kenti. Sur kentinin üzerindeki gri bulutlar altında yaşayan insanların gizemli ve bir o kadar hüzünlü hikayelerine okurluk ediyoruz yazar aracılığıyla.

Seyyah İbn Battuta ve evliliklerine rağmen seyyahın içindeki yol aşkını sökemeyen karısı Mahinur; dünya güzeli gözlerine bir kez alıcı gözlerle bakmayan kocası ve sihirbaz Seyfettin'in o gözler uğruna yanışı yüzünden gözlerine kendi eliyle mil çeken Sakine; Bilge Mansur; sarraf Nizamettin ve üç kızı; Hüsrev; seyis Behram; Mahinur'a Seyyah İbn Battuta'dan sonra ikinci terk edilmişliği yaşatan babası Nakkaş Burhanettin; eşkıyalıktan veliliğe eren Konos; mecnun Nurettin; yağmurda kuruyan gömleğiyle Muhyettin; demirin ellerinde şekle girdiği ama o ellerin sadece kuş kafesi yapmayacağını bile bile demirci Rıfat'a kuş kafesi yaptırtan Gülzade; karısının kahkaları arasında ölen attar; hikayeci Tahir ve yazarla anlaşma yapan ve kendi sırrına dokunulmadıkça Sur kentinin hikayesini bir de kendisi anlatan Dilber Makbule...
Sur kentinin sırlı yaşam kahramanları ve hikayeleri...
( Kitapta Dilber Makbule'nin gönlündeki kahramanı okuyucunun bulması isteniyor. Yazar da Dilber Makbule de açıkça söylemiyorlar ve bu sırrı çözmek okura kalıyor...)

Kitap, Seyyah İbn Battuta'nın bir handa karşılaştığı eşkıya Konos'un Sur kenti hakkında söyledikleri üzerine seyyahın kente girişi ve kent ahalisinin hikayelerinin anlatılmasıyla yol alıyor. Yazar, önsözden sonra hikayelere başlamadan önce ünlü yazar Italo Calvino'dan bir alıntıya yer vermiş. Bu alıntı adeta Sur kenti için yazılmış gibi ya da Sur kenti bu alıntıdan ilhamla oluşturulmuş gibi. Kitabı kapattıktan sonra alıntı cümleye tekrar döndüm ve kitap kendini tamamlamış oldu böylece.

Yazarın müthiş bir kalemi var. Sıradan bir konuyu da anlatacak olsa eminim ki onu hafif hüzünlü hafif umutlu bir şekle dönüştürebilir kelimeleriyle.

Kitabın tek tek hikayelerinde ve aslında genelinde hüzün atmosferi var ama bu zaten yazarın neredeyse tüm kitaplarını okumuş benim için tanıdık bir durum ve hoşuma da gidiyor bu.
Ali Ayçil, hüznün kalemine yakıştığı ender yazarlardan.

Kitap, mecazlı anlatımına ve her cümlenin anlam yüklü oluşuna rağmen/ göre -ki yazarın genel üslûbu bu- okuyucuyu yormuyor ve kısa sürede okunabiliyor. ( çabuk bitmesini istemedim ama )

Yazar yeni kitabı için çok beklemez umarım...

Arka kapakta da yer verilen şu satırlar...

"Bu gün Sakine'yle göz göze geldim. Dünya'nın en güzel iki ülkesine sahip olduğumu da, karanlık bir han odasından başka bir yer olmadığımı da bu gün anladım. Gözlerine mil çekilmiş bir tek gün, gözlerine sürmeler çekilmiş yılların öcünü fazlasıyla aldı benden."

"Anladım ki; kalbinden uzak düşenin kalbini üfleyip, onu yeniden içimize konduran bir kuş nefesi vardır. Bu sıradan hikayemi, benden yüzyıllar sonra gelen biri, benim gibi duyarak anlatsın isterim. Desin ki; cevher kararmadıkça, her hayat için tetikte duran bir mucize vardır." ( syf:60)


Timaş Yayınları, basım yılı 2008 ( ilk basım 2004), 149 syf.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Güzel bir anlatım, dikkatimi çekti, tanıtım yazınız. Em kısa zmanda okuyacağım. Teşekkürler