Pazartesi, Nisan 06, 2009


MAHREM

Elif Şafak

Her ne kadar sabit bir önyargının yıkılmasını atomu parçalamaktan zor olarak nitelendirse de Einstein, bu değerlendirme koşullara göre izafi olabiliyormuş. Yani bir yazara karşı önyargınız vardır ama bu yazarın tüm eserlerini kapsamayabilir. Beğeniniz önyargınızda bulduğu küçük bir çatlaktan içeri girebilir ve girdiği ortama da beğeninizi yayabilir ki böylece önyargıyla başlayan bir okuma yolculuğu , elbette ki yazarın başarısının yadsınamaz oluşuyla güzel bir seyrüsefere dönüşebilir. Mahrem, Elif Şafak imzası altında kırılan önyargının atom parçacıklarından biri ve Elif Şafak'la birlikte çıkılan yolculuğun gidiş bileti.

Yazarla Siyah Süt'le tanışmış bir okur olarak, orijinimi Mahrem seçiyorum. Yolculuğumun sonraki durakları da ilki Baba ve Piç olmak üzere Bit Palas, Araf ve Pinhan olacak belki de.
Ama en önemlisi hele ki konu edebiyatsa, önyargıların aşınabilir malzemeden inşa edilmiş olması.
Uzun bir girişten sonra -ki bu giriş okuma eyleminin öncesi ve sonrasının önemine binaen yazılmıştır- gelelim mevzumuz Mahrem'e:

Mahrem, kitap kapak resminde de verildiği üzere "göz"le ilintili bir kavram. Görelim öyleyse...

İstanbul-1999,Pera-1885, Fransa-1868, Sibirya-1648... Farklı mekanlar, farklı zamanlar...

İstanbul-1999'la açılışı yapan kitapta, görünürde birbirlerine hayli tezat oluşturan ikiliyle -ki biri aşırı kilosu ve iri cüssesiyle çıtı pıtılıktan pek uzak bir kadın ve diğeri cüce bir erkek, adı "Be-Ce"- tanışıyoruz. Tek başlarına evden dışarı sokağa adım attıklarında bile pek çok gözün üstlerine çevrildiği iki karakterin birlikteyken meraklı gözlerden kaçmaları hâl böyleyken imkansızlaşır. Ve bu ikili kendi aralarında küçük bir oyun tertiplerler. Kilolu kızımız erkek kılığına, cüce erkek karakterimiz kadın kılığına girerek dışarı çıkarlar ve belki bu şekilde kendilerini alıcı kuşlar misali bakan gözlerden kamufle ettiklerini düşünürler. Evdeyken üzerlerine kılıf geçirmek zorunluluğu kalkan ikili, birbirlerini yargılamadan en yalın halleriyle huzurlu yaşantılarını sürdürürken, "Be-Ce" Nazar Sözlüğü adını verdiği çalışma için kolları sıvar ( Nazar Sözlüğü kitabın sürekliliğini/ akıcılığını bozuyormuş gibi algılansa da, her biri "görme" üzerine seçilmiş kelimeler ve hikayevari kelime açıklamalarıyla farklı ve bir o kadar hoş bir sözlük çıkmış ortaya.).

İkinci bölümde 1885'in Pera'sına, yokuşun tepesindeki vişne rengi çadıra doğru sürükler bizi yazar. Erkekler için ayrı, kadınlar için ayrı bir kapıdan...Ve çadırın batı kapısından içeri süzülürüz biz de kadın okur olarak. Karşı cinsten çok hemcinsleri için süslenen, kadın gözünün beğenisine kendilerini sunan kadınlara "çirkinlik"i göstermek için, şaşaalı bir gösteriden sonra "Samur-Kız" çıkar sahneye. Bedeninin üst kısmı kadın, alt kısmı bir hayvan:Samur...
Erkeklere sıra gelince, onlar içinse güzeller güzeli la Belle Anabelle çıkar sahneye.

Hikayesi Sibirya'ya uzanan "çirkinlik" timsali Samur-Kız ve hikayesi Fransa'ya uzanan "güzellik" timsali la Belle Anabelle... Hüküm yine gözlerin...

Vişne rengi çadırın sahibiyse hiçbir ifade taşımayan saydam gözleriyle Keramet Mumî Keşke Memiş Efendi. Onun masalsı hikayesini de öğreniriz yazarın büyülü diliyle.

Yazarın Siyah Süt'ünü okuduğumda kurmaca karakterlerini başarılı bulmuş ve hayalgücü yetisinin güçlü kalemiyle başarılı bir ikili olduğunu anlamıştım ki Mahrem yazarın kurmaca karakter hususunda gayet yetenekli olduğunu ikinci kez göstermiş oldu şahsıma. Şişman ve Cüce, Samur Kız ve Anabelle, Keramet Mumi Keşke Memiş Efendi ve hatta şişman karakterin çocukluğunda karşılaştığımız ev sahibi Kıymet Hanım Teyze. Her biri birbirinden bağımsız karakterler olarak görülse de "Mahrem"in çatısı altında "göz ve gördükleri" noktasında birleşiyor her biri.

Kitapta, Şişman karakterin çocukluğuna ait kötü bir anıyı da hatırlıyoruz birlikte. Karakterin küçükken uğradığı bir taciz bu. Psikiyatrik açılımla ya da Freud'cu gözlemle bakmaya mahal bırakmayan bu rahatsız edici durum, karakterin aşırı yemesine, hatta kitabın başında verilen rüya sahnesindeki "balon" imgesiyle bağdaştırılmış.

Bu kitabı herhangi bir kitabı anlatır gibi "giriş-gelişme-sonuç" şeklinde özete vurmak pek mümkün gelmedi bana. Çünkü bağımsız ayrı hikayeler şeklinde de okunabilecek ama bağlayıcı unsur olarak da "mahrem"in varlığıyla romana dönüşen bir eser var karşımızda.

Cüce karakteriyle Keramet Mumî Keşke Memiş Efendi arasındaki benzerlikler, arada yüz yıl olsa da ince ince ustalıkla yerleştirilmiş satır aralarına, özellikle "saydam gözler". Ki biri vişne rengi çadır kurar gördüğü güzelliği ve çirkinliği sergiler, biri göz ve gördükleri üzerine bir sözlük oluşturur.

Zaman, geçmiş ve günümüz; mekânlar Sibirya, Fransa, İstanbul... Geçmişin Pera'sında vişne rengi çadırın yerini, günümüzde bir apartman alıyor. Ama binanın iki sakini öyle bir anlatılmış ki o iki sakini "Şişman ve Cüce"yi çadırda kendilerini sergileyen göstericiler arasında düşlüyor okuyucu. Çünkü gözler öyle görüyor...

Mahremlerin açığa çıktığı, en azından tahta perdeyi aralayan bir çift gözün gösterileni gördüğü, keyifli, büyülü bir Elif Şafak romanı.

Güzel mi, evet; özgün mü, evet; peki Elif Şafak okumaya devam mı, KESİNLİKLE evet!...

Metis Yayınları, basım yılı 2007 ( ilk basım 2000), 229 syf.

6 yorum:

zero dedi ki...

Elif Şafak romanları okumak, hele de Mahrem, Bit Palas, Pinhan, Baba ve Piç, Şehrin Aynaları ise söz konusu olan hakikaten edebi bir ibadet gibidir. hayal güçlerimiz çok çakıştığından mıdır, gezindiği dünyalarda dolanmayı ben de çok sevdiğimden midir bilmiyorum ama ço etkilenirim kaleminden. En güzel kitaplarından biriyle yola devam etmişsin sevgili evvelzamaniçinde. Elif Şafak'ın Mahrem'le ilgili kurduğu şöyle bir cümle vardır bilmem bilir misin? "Eğer bu romanın sonunu bu şekilde yazacağımı bilseydim, belki de hiç yazmaya başlamazdım" der. İnsan okuduktan sonra daha iyi anlıyor ne demek istediğini. sonu gerçekten içimi lime lime etmişti.
sevgiler...

lezzettabağı dedi ki...

Ben Elif Şafak'ın sadece Bit Palas adlı romanını okuyabildim,diğerlerini de en kısa zamanda okuyacağım.Ama gerçekten çok etkileyici bir anlatımı var.Sıradışı bir tarz...

Adsız dedi ki...

Mahrem benim de severek okuduğum bir kitap. Her ne kadar kişilik olarak sevmesem de yazarlığı müthiş. Ne yazarsa okurum.

asli koyuncuoğlu dedi ki...

Elif Şafak okumaya devam edeken son romanı Aşk'ı da listeye almanı tavsiye ederim.En az diğerleri kadar güzel.
Sevgiler

cinar dedi ki...

en son Aşk'ı okudum. çok beğendim ya. onu ben de tavsiye ederim. gerçekten içime işledi. sevgiler.

Unknown dedi ki...

çınar merhaba, kütüphanede bulurum umarım, okuma listeme ekliyorum.

sevgiler...