Perşembe, Mart 25, 2010


GİZLİAJANS

Alper Canıgüz

Borges ve Kemalettin Tuğcu'nun aynı kişi olmasından daha korkunç bir gerçek ne olabilir, uzaylıların dünyayı istila etmesi mi? Yoksa âşık olduğun kızın bir uzaylı olduğunu öğrenmen mi? Talihsiz karakterimiz Musa için cevap:hepsi.

Dünyanın şahsına kurulmuş koca bir komplo olduğunu düşünen işsiz reklam metni yazarı kahramanımız Musa, eski askerlik arkadaşı şimdiki ev arkadaşı Şaban'la kendi hallerinde yaşamaktadır. Bir akşam telefonları çalar ve arayan kişi Musa Bey'le görüşmek istediğini söyler. Musa, Gizliajans adında bir reklam ajansında metin yazarlığı yapması için teklif alır.

İş başvurusunda bulunmamasına rağmen aldığı bu tuhaf teklifi görüşmek üzere ertesi gün verilen adrese gider. "En az sayıda müşteriye en kaliteli hizmeti vermek"felsefesiyle çalışan ajansın sadece bir müşterisi vardır. Görüşmeye gittiğinde odada ayağında sandaletleriyle Tunçay Bey, gözleri devamlı yaşlı olan Gürcan Bey ve Şeytan Bey vardır. Asıl patron sahibinin kendi yerine vekil ettiği Şeytan Bey adlı bir kedidir. Bu tuhaf üçlüyle yapılan görüşme sonrasında Musa işi kabul eder ve ajansta çalışmaya başlar.

Musa eve döndüğünde üst kat komşusu Müberra Abla ziyaretlerine gelir ve apartmanın çatı katını kiralayanlardan dert yanmaya başlar. Çatı katı "Samanyolu Mutluluk Okulu" adı altında bir iş yeridir.

Bu arada Musa, Gizliajans'ta karşı masasında oturan sanat yönetmeni Sanem'den ilk görüşte hoşlanmıştır. Ve bir gün Musa, Sanem ve çaycı Ercan öğle yemeği için kafeye giderler ve yemek sohbeti sırasında Musa, GizliAjans'la ilgili pek çok şey öğrenir ikisinden. Bir yıl önce dağ tırmanışı sırasında ölen milyarder Barbaros Albatros, tüm mallarını satıp parasını kurduğu Albatros Vakfı'na bırakmıştır ve Gizliajans da bu vakfın reklam işlerini yürütmektedir görünüşte. Ama Musa'nın öğrendiklerinden, vakfın tanıtım harcaması bahanesiyle parayı ajans üzerinden başka bir hesaba aktardığını anlaması da uzun sürmez. Bu arada yönetim kurulu başkanlığı koltuğunda oturan kedi Şeytan Bey'e vekalet eden kişi Tunçay Bey'dir. Ölen milyarderin dul eşinin paradan yararlanabilmesi için kedinin ölmesi gerekmektedir. Ve aynı gün çok önemli bir şeyi daha öğrenir Musa, Gizliajans'ın reklamını yaptığı tek müşterisi "Samanyolu Mutluluk Okulu"dur, yani çatı katındaki istenmeyen kiracılar.Musa o gece eve döndüğünde bir misafirleri vardır: Çatı katını kiralayan kursun müdürü Savuray Bey, iki arkadaşı çatıda düzenleyecekleri partiye davet etmek ve kursun broşünü vermek için gelmiştir.

Ertesi gün Musa, iş yerindeyken Gürcan Bey'den bir elektronik posta alır. Mesajda Gürcan Bey, Musa'dan yemek arasında evine gelmesini istemektedir. Musa verilen adrese gittiğinde pencereden bir şeyin fırladığını görür. Yolda yatan ceset, Gürcan Bey'e aittir. Ve aynı sırada Musa, Gürcan Bey'in apartmanından Gizliajans'ın güzel sekreteri Mehtap Hanım'ın çıktığını görür. Gürcan Bey'in ölümü sebebiyle şirket birkaç günlük bir tatile girer.

Musa girdiği bir börekçide kahvaltısını ederken yanına isminin Fezai Aydıntürk olduğunu söyleyen bir adam gelir. Adam kendisinin özel araştırmacı olduğunu söyleyerek Musa'ya Gürcan Bey'in ölümü hakkında bazı sorular sorar ve kartını bırakarak oradan ayrılır.

Bu arada Samanyolu Mutluluk Okulu'nun vereceği parti günü gelir. Partiye Musa ve ev arkadaşı Şaban'la birlikte komşuları Müberra Abla da davetlidir. Parti gecesi Gizliajans'ın güzel sekreteri Sevilay, Musa'ya ne olursa olsun pazartesi günü işe gelmemesini ve Gizliajans'ta yaşadığı her şeyi unutması gerektiğini söyler. O gece içkiyi fazla kaçıran Musa, terasta uyuyakalır ve sabah olup dairesine geldiğinde kapıyı açık bulur. İçeri girdiğinde Şaban'ın odasının dağıtılmış olduğunu görür. Ayrıca odada Gizliajans'ta bir benzerini gördüğü tuhaf bir alet de vardır. Musa, Şaban'a ulaşmaya çalışır. Ulaşamayınca Gizliajans'a gider ama reklam ajansının yerinde yeller estiğini görür. Ajans içeride ne var ne yok boşaltılmış ve kapatılmıştır. Musa doğruca bir internet kafeye gider ve Gizliajans'ta kendisinden önce çalışan metin yazarı Sezyum'un sitesine girer. Burada bazı şifreler görür. Ardından kendisine kartını bırakan özel araştırmacı Fezai Aydıntürk'ü arar ve ona başına gelenleri anlatır. Fezai Aydıntürk de onu Gizliajans'ı paravan olarak kullanan Albatros Vakfı'nın kurucusu Barbaros Albotros'un dul eşinin evine götürür.

Musa, Durnev Hanım'dan, Gizliajans çalışanlarının, asıl amaçları dünyayı daha verimli bir sömürge haline getirebilecek kadar geliştirmek isteyen bir grup uzaylı olduklarını öğrenir. Durumun tüm absürdlüğüne ve inanılmazlığına rağmen ortada kayıp olan bir sevgiliyle (Sanem) bir ev arkadaşı (Şaban) vardır ve onları bulabilmesi için Fezai Aydıntürk'e ve Durnev Hanım'a inanmak durumundadır. Musa Sanem'in de bir uzaylı olduğu acı gerçeği(!) ile yüzleşmek durumunda kalır ama duyacakları bunlarla sınırlı değildir. Ev arkadaşı o mülayim, halim selim, dini bütün Şaban da Dünya Savunma Örgütü'nün ajanıdır. Ve Gizliajans'tan kendisine teklif gelmesinin, Mutluluk Okulu'nun kendi binalarının çatısına kurulmasının da tamamen uzaylıların ev arkadaşı Şaban'a daha yakın olabilmek ve onu izleyebilmek için kurdukları planın bir parçası olduğunu öğrenir. Bundan sonrası da Sezyum'dan aldığı şifrelerle Mutluluk Okulu broşürünü tekrar okumak ve çıkan adrese Fezai Aydıntürk'le gidip dünyayı uzaylıların istilasından kurtarmak olacaktır. Ne var ki adrese gittiklerinde yakalanırlar, Şaban ve Sezyum'un yanına kapatılırlar. Bir kurtarıcıları olur: Müberra Abla...

Biz, "Müberra Abla, sen de nereden çıktın?" derken, bir de Musa'nın gerçek yüzünü öğrendiği ve aşkına karşılık vermeyen Sanem yüzünden intiharı çıkar karşımıza. Neticede Musa kurtulur, evine döndüğünde Fezai Aydıntürk imzalı bir mektup alır. Her şeyi açıklayan bir mektup...

Dünya uzaylıların işgaline mi uğradı? Yoksa her şey Musa'nın şahsına karşı kurulmuş bir komplo muydu ya da uyanık bir milyarderin paracıklarını karısına kaptırmamak için yaptığı düzmece bir plan mı?

Alper Canıgüz esprili anlatımıyla keyifli bir okuma yaşatıyor okura, bu doğru. Ama her şeyin koca bir yalandan ibaret olduğunu en sonunda bir mektupla öğrenmesi yerine kahramanımız Musa, gerçeği kendisi bulup ortaya çıkarsaydı daha başarılı bir final olurdu fikrimce ve belki de kitap, yazarın diğer iki kitabıyla kıyaslandığında son sırada yer almazdı. Kapak resmini de unutmayalım, oldukça dikkat çekici.

Son olarak, ortak bir röportajlarında okuduğuma göre Alper Canıgüz ve Murat Menteş'in aynı hikayeyi iki ayrı üslupta yazma projeleri varmış ki umarım yakın zamanda hayata geçer. Merakla bekliyorum.


İletişim Yayınları, basım yılı 2008, 204 syf.

3 yorum:

Berrin dedi ki...

nasılsın?

Unknown dedi ki...

bilmiyorum Berrin... teşekkür ederim sorduğun için. Şu an sadece okuyorum yazmak için istek yok içimde. umarım sen iyisindir...

sevgilerimle...

Ova (Excuse My Reading) dedi ki...

hayatımda okurken en çok güldügüm kitaplardan biri :)