Perşembe, Eylül 16, 2010


İSTANBUL HATIRASI

Ahmet Ümit

Son Ahmet Ümit okumamın üzerinden bir yıl geçmiş (Beyoğlu Rapsodisi), yazarın yeni çıkan kitabıyla aradan geçen uzun zamanı telafi etmeye karar verişim, tv'de yazarın kitapta bahsi geçen şehrin tarihi yerlerine okurlarla birlikte çıktığı gezi haberiyle oldu. Bilmiyorum daha önce böyle bir etkinlik düzenlenmiş miydi ülkemizde ama bu fikri ilk kim düşünmüşse iyi etmiş, her ne kadar o gezi kafilesinin içinde yer alamasam da bayıldım bu etkinliğe.
İstanbul Hatırası'nda yine bildiğimiz taife var: Başkomiser Nevzat, yardımcıları Zeynep ve Ali. Ama bu kez daha zorlu bir bulmacanın içindeler. İstanbul'un yedi tarihi mekanına bırakılan elleri bağlı, avuçlarında yedi hükümdarın dönemine ait sikkeler bulunan yedi ceset. Ve kurbanlarla bir şekilde ilişkileri olan muhtemel katil ya da katiller listesi: Topkapı Müzesi müdiresi Leyla Barkın, İstanbulu Savunma Derneği (İSD) kurucusu ve Leyla Barkın'ın sevgilisi Namık, turizmci işadamı Adem Yezdan, kurbanlardan birinin müstakbel damadı muhafazakar Ömer...
İlk kurban Sarayburnu'nda Atatürk Heykeli'nin dibine bırakılmış halde bulunur. Kurban boğazı kesilerek öldürülmüş, kurbanın kolları yukarı kaldırılmış, elleri bağlanmış ve avucuna antik bir para bırakılmıştır. Kurban Necdet Denizel adında sanat tarihçisi ve arkeologtur. Komiser Nevzat ve ekibi maktülün eski eşi müze müdürü Leyla Barkın ve sevgilisi Namık'ı sorguya çekerler ve ikili şüpheli listesinin başında yer alır. İkinci kurban Çemberlitaş Sütunu'nun dibinde bulunur, şehir planlamacısı Mukadder Kınacı. İki kurbanın da ortak noktası turizmci işadamı Adem Yezdan için çalışmış olmalarıdır ve böylece şüpheliler listesine bir isim daha eklenir: Adem Yezdan. İkinci kurbanın pek sevmediği damat adayı muhafazakar Ömer de Komiser Nevzat'ın maktulün ailesinin evine gittiğinde listede yerini alır. Üçüncü kurban Şadan Duruca adlı bir gazetecidir ve ceset Yedikule'de Altın Kapı'nın girişinde bulunur. Dördüncü kurban mimar Teoman Akkan olur ve onu da Ayasofya civarında bulurlar. Beşinci kurban ise Fatih Cami'sinde bir musalla taşının üzerinde bulunan Belediye Eski Başkan Yardımcısı Fazlı Gümüş olur. Altıncı kurban Süleymaniye Cami civarında terk edilmiş bir minibüsün içinde bulunan avukat Hakan Yamalı'dır. Komiser Nevzat'ın sıradaki kurbanı tahmin etmesi uzun sürmez ve önceleri şüpheliler listesinde yer alan turizmci işadamı Adem Yezdan'ın peşine düşer. Onu bulmak için gittiği şirkette Adem Yezdan'ın odasında kendisine hiç de yabancı gelmeyen bir kartvizit bulur ve Adem Yezdan'ın o gün için kartvizitteki isimle bir randevusu olduğunu öğrenir. Katil ya da katillerin Adem Yezdan'ı bırakacakları yeri bulur ve oraya gider. Cesedi ilk kurbanın bırakıldığı yerde, Atatürk Heykeli'nin dibinde bulur ama...

Tüm bu cinayet, sorgu, şüpheliler arasında mekik dokurken Komiser Nevzat, Evgenia'yı da unutmuyor. Babadan kalma meyhanesini işleten Rum sevgili Evgenia. Ve çocukluk arkadaşları Yekta ile Demir. Üç arkadaşın ortak noktasıysa bir kadın: Handan. Üçü de Handan'ı sevmiş ama bunu dile getiren ve onunla evlenen Yekta olmuş. Ne acıdır ki Handan ve oğlu çöken bir duvarın altında kalıyor ve bu ölüm yıllar önce yolları ayrılan iki arkadaşı; Yektâ ve Demir'i bir araya getiriyor...

Yedi tarihi mekana bırakılan yedi ceset...Kurbanların avuçlarına bırakılan sikkeler tarihe gönderme yapıyor. Birbirleriyle bağlantı içinde olan kurbanların bir ortak noktası da İstanbul. Katil (ya da katiller) içinse yedi kurban da İstanbul'un katilleri.
Cinayetler, İstanbul'un doğal ve tarihi güzelliğini korumaya çalışan birilerinin elinden mi çıkıyor yoksa tüm bu karmaşaya sebep kötü bir ödeşme olabilir mi?

Ahmet Ümit, bu sefer okuru elinden tutmuş, ona İstanbul'u gezdirmiş, İstanbul'un tarihini anlatmış. Tarihi seven bir okur olarak iyi de etmiş diyorum ama kitap biraz fazla uzun tutulmuş bunu da belirtmek gerek. Yazar, dramatik bir finalle tüm karmaşanın içinden çıkmış. İstanbul'un tarihinde çok fazla detaya girmek yerine olaylara biraz daha çetrefilli yaklaşsa, ya da okuru daha fazla şaşırtsa diyelim tadından yenmez bir Ahmet Ümit polisiyesi olurdu, bu demek değil ki vasat bir kitaptı, hayır gayet başarılıydı ama yazardan usta işi bir kurgu beklemeye devam edeceğim, Ahmet Ümit bunu yapabilir.

Everest Yayınları kitaba gereken özeni göstermiş, teşekkürler. Umarım ne okura ne de yazara saygı gösteren popüler bazı yayınevlerine örnek olur. Bu yazı işinde yazarın da okurun da emeği var ve lütfen emeğe saygı...

Everest Yayınları, basım yılı 2010, 561 syf.

3 yorum:

dersaadet dedi ki...

Canımın sıkkın olduğu bir gün kitapçıya gidip Kavim adlı kitabını almıştım. Ki mo zaman kadar da Ahmet Ümit'i severek okurdum. Kitabı yani Kavim2i bitirdikten sonra sanki kitap yarım kalmış gibi geldi. Çok süremedi merakım ama, üç gün sonra Ahmet Ümit'in yeni kitabının çıktığını öğrendim. O gün burada bulunan bir kitapçıyı arayarak kitabın gelip gelmediğini öğrendim, akşama teslimat yapılacakmış, bir tane ayırın dedim ve koşup aldım. Bir çırpıda bitirdim ve bayıldım. Haklıymışım, Kavim gerçekten bitmemiş, devamı bence İstanbul Hatırası'nda idi. Sevdiğim hatta polisiye romanları bana sevdiren yazardır Ahmet Ümit. Ben de kesinlikle tavsiye ederim..

lyktm dedi ki...

bir beyoğlu rapsodisi, bir kukla olamasa da yine çok çok usta işi bir polisiye çıkarmış bu güzel adam..
bulunduğu bir rakı sofrasında o masada olmak isterdim, şimdiye kadar en yakın olduğum an bundan 5 sene önce çekilmiş bir fotoğraf karesi olsa da..
derler ya, bir yazarla tanışınca okuduklarının büyüsü bozulur diye, bu adamda hiç de öyle olmuyor işte, yazdıklarının on katı sohbetinde oluyor..
bu yüzden düşünüyorum da -her ne kadar orhan pamuk'u da çok sevsem de- istanbul'u en iyi anlatan adam ahmet ümit'tir..
son zamanlarda türkçe'yi en güzel kullanan yazar olmasının yanında tabi..

Tabiat Ana dedi ki...

Ahmet Ümit gerçekten çoook beğendiğim bir yazar.Kitabı okurken ve sonunu merak ederken oldukça güzel vakit geçirdiğimi itiraf etmeliyim ama sonu için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.Çok daha iyi bağladığı kitapları olduğundan sanırım sonu biraz zorlama gibi geldi bana.Sanırım daha iyisini yaptığını bildiğimizden bize biraz hafif geldi Belki birçok yazar için üstünde bile durulmaz oysaki.Ama yine yazsa yine okurum :))