Perşembe, Nisan 21, 2011

ZAMANYA

Yiğit Kulabaş

Enteresan bir ilk kitap Zamanya. Hani Tanpınar'ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nü okumamış olsaydım, çok hoşuma gidebilirdi belki. Ama Tanpınar'ı da Zamanya'yı da okudum ve Zamanya onun çok gerisinde kaldı. Konu ve anlatım yeterince özgün olmadığı için -fikrimce- pek keyif alarak okumadım kitabı.

Kitap, zaman felsefesi yapan, aforizmalarla dolu fantastik bir roman. Hikayesi de aynı evi paylaşan Kerim ile Selim'in bir gününü anlatıyor.

Kerim yirmi dört yaşında, zamanın kıymetini bilen ve beş saatlik uykuyla yetinen, hayatta tek gayesi mutlu bir hayat olan biri. Ev arkadaşı Selim ise kendi halinde bir şirket çalışanı ve olayların geçtiği o bir günlük dilim, Selim'in yirmi sekiz yaşına girdiği gün. Kitap, kısa bölümler halinde bir Kerim'in hikayesi bir Selim'in hikayesi şeklinde ilerliyor. Kerim'in olduğu bölümlerde anlatıcı Kerim iken Selim'in hikayesi üçüncü tekil şahıs ağzından anlatılıyor.

Şimdi buyuralım Zamanya'ya, zaman diyarına... Kerim iş başvurusu için bir CV hazırlar ama kendisini tanıtmak için klişelerin dışına çıkar ve CV'sine "zamanı ve hayatı seven", "sadece mutlu ve huzurlu olmayı hedefleyen" gibi enteresan maddeler ekler. Bu özellikleri ulusal ve gizli bir şirket olan Zaman şirketinin dikkatini çeker ve Kerim mülakat için sabahın beşinde evinden alınır. Bindiği vosvos bir köprünün üzerinde -kırmızı köprü- durur. Arabadan indiğinde şirket çalışanı Lara ile tanışır. Bu arada buluştukları köprü şu meşhur, San Francisco'daki Golden Gate köprüsüdür. İstanbul'dan San Francisco'ya mülakat için ışık hızında varış bir günlük yolculuğun sadece ilk durağı. Kerim "kafa avcısı" Lara'nın mihmandarlığında ülkeler arası bir yolculuğa çıkar, topu topu yarım günlük bir süreçte. Bir Rio'da bulur kendini bir Jamaika'da, Kahire'de, Buenos Aires'de, Venedik'te, Cape Town'da, Greenwich'de, Roma'da...

Zaman adlı şirketin ürünü zaman ve çalışanına vaadettiği de daha fazla zaman, bir nevi ölümsüzlük. Yani şirkette çalışmaya başladığın andan itibaren kaç yaşındaysan hep o yaşta olacaksın. Oldu ki şirketten ayrılmaya karar verdin, şirkette çalıştığın günler hesabına eklenecek ve o kadar gün ekstra yaşayacaksın ama ölümsüz olmayacaksın. Şirket "her şey zaman, her yer zaman, her zaman zaman" felsefesi üzerine kurulmuş, köklü bir şirket. Dünyaya pazarlanmak üzere dakika, saat, hafta, takvim, para, müzik gibi ürünler geliştiren şirketin daha fazla büyüyebilmek için yeni bir projesi vardır: Büyük Gece Projesi. Kerim de bu projenin uyku bölümünde bir uyku çeşidi olan siesta'yı, pilot bölge seçilen Barcelona'da incelemek üzere işe alınacaktır, tabi mülakatı geçip -kıtalar arası yolculuk- görevi kabul ederse.

Lara'dan hariç gittiği/ışınlandığı tüm ülkelerde bir başka rehberi oluyor Kerim'in. Ve her biri kendi hikayesini, şirketteki görevini anlatıyor ona. Kerim kiminde rehberi eşliğinde rüyaları izliyor (bundan hiç hoşlanmıyor ama), kiminde rüyaya müdahil oluyor yani rüyanın içine giriyor ( tabi rüyaya girebilmek için rüyayı gören kişinin yattığı yerde bir saat olması gerekiyor) . Zaten bu rüyalara girmenin amacı, insana rüyasında bile saati ve zamanı hatırlatmak. Aslında şirketin gerçekleştirmek istediği asıl gaye, uykuyu ortadan kaldırmak ve böylece zamandan tam anlamıyla yararlanabilmek. Şirketin bir de "insan projesi" vardır ki burada kollarına kodlar yazılan yeni doğmuş bebekler aile kavramını bilmeden belli bir yaşa kadar yetiştirilir. Her yeni bebek, dünyaya kazandırılan yeni saniyeler, dakikalar, saatlerdir.

Kerim'in ev arkadaşı Selim'e gelince: Altlarıyla ve üstleriyle çalıştığı şirkette monoton bir iş yaşamı sürdürmektedir. Şirkete yeni gelen genel müdürün on dakikalık görüşme için kendisini saatlerce bekletmesi, böylece özellikle doğumgününde vaktinden çalmış olması ( şirkette herkesin zamanının değeri kıdeme göre derecelendirildiği yani çaycının bir saatinin müdürün bir dakikası, Selim'in bir saatinin müdürün on dakikası olması gibi) ve hazzetmediği müdürden aldığı bir darbe daha ( Ona "Hayatta hedefin nedir?" diye sormuştu.) şirketten istifa etme isteği doğurur zihninde. Sorunun cevabını düşünür ve bulamaz. İstifa ettikten sonra ilk iş Kerim'le çıkılacak bir tatildir planına göre. Ve tatildeyken geleceğini şekillendirmeyi düşünür. Doğumgünü kutlaması nedeniyle toplandıkları yerde sevgilisi Arya'yla paylaşır düşüncelerini ama kendini keşfedeceği bu yolculuğa Kerim'le gitmek istediğini söylemez ona.

Kerim'e dönersek; Zamanya'nın yıllık büyük toplantısının yapılacağı yere gelir Lara'yla birlikte. Tam bir karnaval yeridir burası. Toplantı sonrası her ne kadar Lara'dan ayrılmak istemese de -âşık olmuşlardır birbirlerine- teklifi kabul etmediğini ve İstanbul'a geri dönmek istediğini söyler.
Döner mi, dönmez mi söylemeliyim ama cepte iki tam gün vardır kazanç olarak...

Başa dönelim ve enteresan diyelim Zamanya için. Bir iş mülakat romanı tam anlamıyla.
Yazar, ikinci kitabı "Saatsiz Ülke" de yine zaman mefhumunu işlemiş araştırmama göre ama henüz onu okumadım.

Yiğit Kulabaş, dünya çapında büyük bir şirketin global pazarlamasında görevliymiş. Zaten pazarlamanın binbir çeşit yöntemini anlatan bir kitap yazmış ve kitapta geçen yerlerde de bulunmuş. Yani bilgi ve birikimini hayal gücü ve fantastik kurguyla harmanlayıp çocukluğundan beri sevdiği işi yaparak yani yazarak okurlarla paylaşmış.

"Ne içindeyim zamanın ne de büsbütün dışında" demiş ya şair Tanpınar, "her şey zaman, her yer zaman, her zaman zaman" demiş Yiğit Kulabaş da romanında.
Ah zaman ah... Daha nice şaire, yazara ilham kaynağı olacaksın, felsefecileri de unutmayalım bu arada...

YFK Yayınları, basım yılı 2006, 305 syf.

1 yorum:

N.Narda dedi ki...

Bu detaylı anlatım için teşekkürler.