Salı, Nisan 19, 2011

KATYA'NIN YAZI

Trevanian

Kütüphane sağolsun, dileğimi duymuş olacak ki rafların arasından Katya'nın Yazı'nı bırakıverdi elime. Ben de kabul ettim tabi ki bu teklifi, ne de olsa Trevanian dünyasına Şibumi'yle girmiş olsam da tek kitap yazar değerlendirmesinde yetersiz kalıyor. İkinci kitap içinse -kitabı henüz bitirdim, doğru tespit- Katya'nın Yazı yerinde bir tercih oldu.

Her ne kadar yazar, Şibumi'de oldukça donanımlı bir anti-kahraman çizse de okura, Katya'nın Yazı'nda çizdiği anlatıcı rolündeki sıradan, meraklı âşık, yanılgıya düşen, çözüm üretmeye çabalayan, keyiflenen, üzülen, sarsılan nihayetinde çaresiz kalan Montjean karakteri daha kolay ete kemiğe bürünebildiği için, daha sevimli geldi bana.

Katya'nın Yazı, bir aşk romanı evet ama yüzeysel bir aşk romanı değil kesinlikle. Duyguların, iç ve dış hesaplaşmaların olduğu yerde psikoloji de işin içine giriyor. Düğümlerin çözülmeye başlamasıyla da gerilim açığa çıkıyor. Okumayı bitirip kapağı kapattığınızdaysa geriye sadece dram kalıyor, üstelik psikolojik travmanın yol açtığı bir dram.

Yıllar sonra doktorluk mesleğinde ilk yılını geçirdiği Bask kasabasına kısa bir tatil için geri dönen kahramanımız Montjean, yirmi beş yaşının ve ilk aşkının anılarını yazmaya koyulur burada. Katya'nın Yazı'nı anlatır böylece.

Montjean, iyi bir tıp eğitimi almış olmasına rağmen, gençliği ve tecrübesizliği nedeniyle Dr. Gros'un gözünde bir asistan olmaktan öteye geçemez. Bu ihtiyar ve çapkın Bask doktorunun yanında çalıştığı günlerden birinde, bir ağacın dibinde oturmuş defterine bir şeyler karalarken genç ve güzel bir bayan yanına yaklaşır ve ona kardeşinin bisiklet kazası geçirdiğini söyler. Doktor Montjean, adı Katya olan bu hoş bayanla birlikte yaralı kardeşi görmek için kasabanın uzağındaki eve giderler. Montjean, karşısında Paul'ü yani Katya'nın kardeşini görünce çok şaşırır. Çünkü, Katya ve Paul ikizdir. Doktor, Paul'ü tedavi eder. O günden sonra neredeyse her gün beş çaylarının birlikte içildiği bir arkadaşlık ortamı oluşur aralarında.

Katya ve kardeşi Paul, babalarıyla birlikte bir yıl önce taşınmışlardır kasabaya. Kimseyle görüşmediklerinden haklarında pek çok söylenti dolaşmaktadır kasabada. Babalarının bahçelerine giren bir genci hırsız zannederek öldürdüğü, olay kapandıktan sonra da sessizce bu kasabaya yerleştikleri söylentisi de bunlardan biridir.

Aile tam anlamıyla gizemlidir: Bilim adamı, vaktini kitaplar okuyup not tutmakla geçiren, unutkan bir baba; tehditkar sözleri, ukala tavırları ve her şeye muhalif haliyle burjuva Paul; çocuksu sevinçleri, kelime oyunları, dalıp gitmeleriyle güzel Katya.

Montjean, Katya'ya âşık olur ve aşkını itiraf eder ama Katya ona âşık olmadığını söyler. Tabi yalandır bu. Montjean pes etmez, bu arada Paul'ün hiddetini de üstüne çeker. Paul, hiç bir şekilde Katya'yla ilişkisini babalarının öğrenmemesi gerektiğini, evlerine sadece doktor sıfatıyla Paul'ü kontrole geldiği oyununu sürdürmesini söyler kahramanımıza.

Hep birlikte gittikleri bir Bask festivalinde Montjean, aileyle ilgili gizledikleri şeyi bildiğini söyler Paul'e ama ondan duydukları çok şaşırtır onu. Babalarının vurduğu gencin aslında hırsız olmadığını, sadece annesine çok benzeyen güzel Katya'nın sevgilisi olduğu için öldüğünü söyler. Bu duruma göre Montjean da tehlikededir. Katya'ya dokunmaması için Paul, ondan söz alır. Ama Katya ve doktor arasındaki ilişkinin tehlikeli boyuta vardığını gören Paul, kasabadan taşınmaya karar verir. Katya'yla son dakikalarını evin az ilerisindeki virane köşkte geçiren Montjean Katya'yı öper ve Katya koşarak ayrılır oradan. Montjean bir süre yalnız başına oturur. Ayağa kalkması ve yere kapaklanması bir olur. Son gördüğü bir çift erkek çizmesidir.

Gözünü açtığındaysa kendini klinikte, Doktor Gros'u da başucunda bulur. Montjean vurulmuştur ve saatlerdir uyumaktadır. Doktor Gros'un yanından ayrılmasını fırsat bilerek doğruca Treville ailesinin evine gider...

İşte düğümler çözülüyor bu noktada. Her ne kadar trajik bir son beklese de okuru, hem trajik hem karışık -açıklamayacağım elbet- başarılı ve şaşırtıcı bir final oluyor.

Trevanian, karakterleri oluştururken birbirine taban tabana zıt iki karakteri -Montjean ve Paul-
ortak tek paydada birleştiriyor, bu payda Katya karakteri oluyor. Tüm karakterler çok iyi çizilmiş.
Paul'e söylemek istediklerim var, her ne kadar kendisi kurgu bir karakter olsa da.

Tüm muhalefetinin, ukalalığının, kibrinin ve hiddetinin sadece bir kalkan olduğunu hepinizi bekleyen hüsranın neticesinde öğrendi okurlar. Keşke Montjean'la gittiğiniz festival öncesi piknikte ona gerçekleri anlatsaydın. Kırsaydın kabuklarını. İkiniz de fedâkar ama çaresiz kaldınız. "Her şeyde yapaylığı seçerim" demiştin ya hani, keşke yalınlığı seçseydin. Ah Paul, ah...

Şibumi ve Katya'nın Yazı'nda bir Bask ortaklığı var, mekan ve kültür olarak. Yazarın diğer kitaplarında da bu var mı, merak ediyorum doğrusu. Yine kitapta, Freud ve psikanaliz konusuna da değinilmiş. Hatta finalde de bir psikanaliz seansına konuk oluyoruz.

Katya'nın Yazı'nı sevdim -yine kıyaslama ama- Şibumi'den daha çok...

E yayınları, basım yılı 2009 (orjinal ilk baskı 1983), 232 syf.


3 yorum:

Zenciörgüsu dedi ki...

Bendeki kitabını kapağında,şapkalı bir kız vardı,çok güzel kitaptı,bayağı oldu okuyalı,tekrar aklkıma getirdin yeniden okumalıyım..

Zenciörgüsu dedi ki...

şimdi baktım şapkalı değil,şemsiyeliymiş :))

Unknown dedi ki...

merhaba Bahar, hoş geldin...
evet, bence de hoş bir kitap. teşekkürler yorumun için.

sevgiler...