Cuma, Ağustos 30, 2013

BEHÇET NECATİGİL üzerine...



Bu aralar tiyatroyla haşır neşirim. Araştırıyorum, okuyorum ve de yazıyorum. Senaryo yazmanın güçlüğü sinema ve dizide olduğu gibi tiyatroda da hissettiriyor kendini. Zor evet ama çok da keyifli. Karakterleri yaşamak, gerçeklikten kopmadan o kişiler sanki canlıymışçasına onlara roller biçmek, diyalog yazmak, teknik bilgiler vs. İşin matematiği keşfedildiğinde geriye asıl ve en önemli malzeme kalıyor: İlgi çekici bir hikaye. Her metinde olduğu gibi tiyatro metni yazarken de anlatıma akıcılık kazandırmak ve okurda merak duygusu uyandırmak, metnin sonuna kadar o duyguyu taze tutmak çok mühim. Ve yazarken kullanacağımız izlekler, metaforlar, alt metin mesajları, yazdığınız metni "anlamlı" bir bütün haline getirme uğraşları neticede. Yazmak ağır işçilik... Külfetli, sabırsız, tahammülsüz... Ama kesinlikle bir liman dinginlik adına.

Necatigil, şiirleriyle tanıdığım, sevdiğim bir isimdi önce. Hele ki meşhur "Sevgilerde" şiiri, lise sıralarında ezberime giren. Ardından Behçet Necatigil ismi çevirmen olarak çıktı karşıma. Kitaplığımda da olan iki kitabın çevirmeni: Knut Hamsun / Açlık ve Sadık Hidayet / Kör Baykuş. Behçet Necatigil çevirisi düz bir çeviri değil, şiir gibi. Açlık ve Kör Baykuş'un Türk okurlarca sevilmesinde Necatigil çevirisinin etkisi yadsınamaz bence.

Ve yine Necatigil... Bu kez ben tiyatroya delice bir merak sarmışken çıktı karşıma. Üstelik radyo tiyatrosu şeklinde. Nasıl mı? Şöyle, kütüphaneye gitmiştim, raflar arasında gezinirken kitabın sırtında şunu okudu gözlerim: Radyo Oyunları... Bol sevinç... Yazara baktım: Necatigil. Daha ne ister bu okur, dedim ve aldım kitabı büyük bir iştahla. Kitap yepyeni. Hiçbir okur okumamış henüz. Kitabı ilk okuyanın ben olması da ayrı bir keyif hani.

Yazısı, yakında.