Pazartesi, Nisan 21, 2008


YOL

Miguel Délibes

İspanyol edebiyatının önde gelen yazarlarından olan Miguel Délibes'in 1950'de yazdığı en tanınan romanı Yol, aynı zamanda yazarın dilimize çevrilen ilk kitabı.

Konusuna gelince: Roman başkişisi Daniel (arkadaşlarının hitabıyla Kukumav) on bir yaşındadır ve eğitimi için istemeyerek de olsa -babasının isteğiyle- doğup büyüdüğü köyünden ayrılmasına bir gün kalmıştır. Sabah olunca trene binecek ve o çok sevdiği vadiden ayrılacaktır. O son günün gecesinde Kukumav Daniel, hatıraların büyüsüne kapılır ve geçmişini film şeridi gibi geçirir zihninden.

Neler yoktur ki on bir yıllık hayatında Kukumav Daniel'ın?... Tüm güzelliğiyle doğup büyüdüğü vadi; vadinin her biri ilginç hayat hikayeleri olan insanları - ki hepsinin adlarıyla birlikte lakapları da vardır: Tavşandudaklar, Acıbiberler, Çolak ... - ,en yakın arkadaşları Kel German ve İnekboku Roque ile çocuk dünyalarının cesur yaramazlıkları -özellikle tren yolunun kenarında yaptıkları- ; peynir kokulu evi; Kukumav Daniel'ın gözünde vadinin güç ve kişilik sahibi adamı Demirci Paco; vadinin güzel ve zengin kızı Mica'ya duyduğu platonik aşkı -aralarındaki büyük yaş farkına rağmen- ; küçük çilli kız Uca-uca...

Bir köy romanı olması sebebiyle bol bol yöresel öğelerin yer aldığı kitapta; kahramanımız Daniel'ın arkadaşı Kel German'ın kuşlara olan ilgisi sayesinde envai çeşit kuşa ait bilgiler (kuşların nasıl uçtukları ve nasıl ses çıkardıkları), vadide ahlâk temsilcisi gibi her ortamda beliren büyük Acıbiber'in varlığı, İnekboku Roque'nin güç gösterileri kitabın güzel detayları.

Doğduğu, büyüdüğü topraklara sarsılmaz bağlarla bağlanan, onu başka bir kente başka bir hayata götürecek yola çıkmadan ayrılığın acısını yaşayan küçük bir çocuğun, çocuk dünyasının hikayesini anlatıyor yazar.

Kendi güzel, fiyatı uygun kitaplardan...

"Bu vedalaşma, Kukumav Daniel'ı aklından bile geçirmediği kadar üzüyordu. Duygusal biri olmasında bir kabahati yoktu onun. Vadinin öylesine yürek tüketici, acı verici biçimde kendisine bağlı olmasında da bir suçu yoktu. Hayatta ilerlemek ilgilendirmiyordu ki onu. Aslında ilerlemek umurunda bile değildi onun. Oysa uzaklardaki minicik trenlerle bembeyaz köyler, çayırlar, kare kare ayrılmış mısır tarlaları umurundaydı..." ( 193. syf.)

Hiç yorum yok: