Pazar, Mart 21, 2010

BETON

Thomas Bernhard

İlgili yayınevinden çıkan kitapları araştırırken karşılaştım kitap ve yazarıyla. Hoşa giden arka kapak yazısı, yazar hakkında küçük bir araştırma yapmaya itti beni ve yazarın bu kitabıyla başlangıcı yapmaya karar verdim.

Thomas Bernhard, vatandaşı olduğu ülkesi Avusturya'yı ve genelinde dünyayı eleştiri bombardımanına tutmuş anlattıklarıyla. Ve bunca koca öfkeyi bir paragrafa sığdırmayı da başarmış. Doksan sekiz sayfalık bir paragraf. Diyalogları belirtecek ne bir konuşma çizgisi ne tırnak işareti ne de bölünmüş paragraflar var yazımında. (ki araştırınca öğrendik ki bu yazarın genel üslûbuymuş.) Ayrıca anlatımında sık sık tekrarlara giren yazarın eserleri otobiyografik özellikler taşıyormuş. Küçük bir örnekle, yazar ve Rudolf karakteri aynı hastalıktan, akciğer rahatsızlığından muzdarip gibi.

Konuya gelince: Annesinin ve ardından babasının ölümüyle ablasıyla başbaşa kalan Rudolf ablasının dışa dönüklüğünün tam aksine kabuğuna çekilir.
"Hiç kimse onun kadar sık: rahatsız etmiyorum ya? demez, her zaman rahatsız etmiş ve rahatsız edecek ve hayattaki işinin rahatsız etmek olduğu ortada olan, her şeyi ama her şeyi rahatsız eden ve böylece mahveden ve sonunda yıkan ve durmadan benim için dünyada en önemli görünen şeyi , zihinsel ürünü mahveden biri"dir ablası... Henüz çocukken Rudolf'un "düşünsel cennetim" diye nitelendirdiği okuma maceralarını büyük bir zevkle ortasında kesen, emlakçı kocasının bile kendisine iki buçuk yıl zor katlandığı ve nihayetinde kaçtığı düşünülecek olursa ablasının, zihinsel çalışmalarını hor görmesi, anlamsız bulması hatta alaya alması kaçınılmazdır. Rudolf'un tek başına yaşadığı kendi küçük dünyasında arada kendisini yoklamak için gelen ve varlığında varlığıyla yokluğunda ise bir sonraki gelişine kadar kendini hissettiren manevi varlığıyla ablası, Rudolf'a hükmetmeye devam eder. Oysa Rudolf'un tek dileği uzun zamandır yazmak istediği ama bir türlü nereden başlayacağını bulamadığı Felix Mendelssohn Bartholdy adlı müzik yazısını/zihinsel çalışmasını ortaya çıkarmaktır. On yıllık bir hazırlık yapmıştır ama ilk cümleyi hala yazamamıştır.

Kahramanımız Rudolf, arada sırf evine en yakın komşusu olduğu için yaşlı eski bir askeri ziyarete gider ve onun askerlik anılarını dinler. Ve bu komşusunun geride bir kızı olduğu halde, mirasını kızına ya da yardım kurumlarına değil telefon rehberinden rastgele seçtiği bir isme bıraktığını öğrenir. Rudolf'un yolculuk planından vazgeçmek için yaptığı ziyaret dönüşünde yolculuk fikri daha cazip gelir gözüne.

"Sanat bu kentte artık mide bulandıran bir maskaralık, müzik tekdüze bir laterna, edebiyat bir sanrı, felsefeden ise hiç söz etmesem daha iyi..."

"Kentler vardır, örneğin Madrid ve Londra onlar da alıp götürür ama fazlasıyla değil ve hemen hemen her şeyi verir. Viyana her şeyi alıp götürür ve hiçbir şey vermez, aradaki fark bu."

Rudolf, sonunda bavulunu hazırlar; birkaç kat kıyafet ve yazı çalışması için gerekli kitaplar... Ve Palma'ya gider. Tüm anlatısını da orada yazar.

Kahramanımız, Palma'ya önceki gelişinde Anna adlı bir kadınla tanışmıştır. Tanıdık bir ailenin kızıyla yaptığı yürüyüşte bir ara "Anna" adını anar ve o sırada önünde yürüyen genç bir kadın "evet" der, "benim adım Anna" ... Bu tuhaf tanışma sonrasında kahramanımız, kadını kahve içmeye davet eder. Kadın talihsiz hayat hikayesini anlatır Rudolf'a ve kocasının kaldıkları otel odasının balkonundan düşüp öldüğünü söyler. Birlikte mezarlığa da giderler. Kocası, yer darlığı yüzünden yedi katlı olarak yapılmış beton bir mezarlıkta yatmaktadır.

Müzik çalışmasına yoğunlaşması gerekirken iki yıl önce bu yaşadıkları gelir yerleşir zihnine. Ve tekrar mezarlığa gider ama bu kez yalnız. İki yıl önce Anna'yla birlikte gittiği mezarın başına gelince yandaki mezar taşına ilişir gözü: Anna... Anna intihar etmiştir.
Rudolf, otel odasına döndüğünde bir yığın uyku hapı halır ve bir gün sonra açar gözlerini...

Komşusu mirasını rehberden rastgele seçtiği bir isme bıraktığını söylemeseydi kahramanımız belki Palma'ya gitmeyecek ve iki yıl önce tesadüfen tanıştığı kadının öldüğünü öğrenmeyecekti. Otel odasının balkonundan düşüp betona çakılan bir adam, beton bir mezarlık, ve beton bir mezartaşı... Beton, bol çağrışıma açık bir metafor...

Farklı bir yazar, özgün bir anlatım.

Yapı Kredi Yayınları, basım yılı 2007,98 syf.

3 yorum:

B.Ozgun dedi ki...

Verdiğiniz aradan sonra bu yorum "özlenen tarzda kritik" olarak kayda geçmiştir benim için.
İlk defa sizden öğrendiğim bir yazar oldu Bernhard.
Teşekkürler...

Unknown dedi ki...

:-) güzel yorum için ben teşekkür ederim. Evet, uzun bir araydı.

Adsız dedi ki...

Bneim de ilk defa sizin sayenizde duyduğum bir yazar, teşekkürler, dah sık yazmanız dileğiyle.